16 Haziran 2020 Salı

Cahit Zarifoğlu sözleri







görseller için; https://twitter.com/search?q=from%3A%40BunlariDusun%20cahit&src=typed_query&f=live


Hiç olurken duyduğum yüksek acı beni iyileştiriyor…


Dedi ki, sen şairsin, elindeki bu taş ne Dedim ki, şair aşka boyun eğer, zulme değil


“…yani kişi, İslamiyet'in işine geldiği kadarını yaşayamaz. “


İslamı iyi bilmek, onu yaşamak için, onu tebliğ etmek için, onu savunmak için ve nihayet onun uğruna ölmek için gerekli bize.


Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.


Müslüman toplulukları kuvvet kullanarak alt etmenin mümkün olmadığını anlayan düşmanlar çıkar yol olarak onları içten bölmeyi başarıyla uygulamışlardır.


Kazanan biz olacağız! Sosyalizm, devrim, batıcılık kangrenlerini kesip attığımız gün.


Sırt çevirmek yerine yardım elini uzatmak, sınıflaşmak yerine safımıza kazandırmak, kesip atmak yerine taze kan damarları bağlamak ve yaşatmak. Gönlümüz hiçbir taviz vermeden yumuşak olmalıdır.


"Sen olabilirsin çaresi Su içinde Susuzluk hissinden ölen kimselerin"


Hemen fiyatını sorar bazılarımız, ama bazılarımızca da hayat pazarlık etmeye değmez.


"Yüreğinizdeki insanlara bakın, onlardan kopmaya değil, onlara ısınmaya bakın ve onların kullandığı dili kullanın."


Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.


Mükemmelliğin hududu yoktur. İnsan, hayvandan da aşağı seviyelerden başlayarak, insan-ı kamil derecesine kadar, her duruma müstehaktır


Kardeşim dedim, acılarıma da kardeş olur musun?


Ve biz uyandıracağız Suya çağrılan akışımızı.


Fikirle tartışın, küfürle değil.


Allah'ım, Peygamber efendimiz hangi şerlerden sığındıysa sana, Upuzak tut benden de onları...


Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle suratımıza inen büyük bir şamar.


Televizyon bütünüyle Müslümanların kontrolünde olacağı günlere kadar, onu bir torbaya koyup ağzını mühürleyin. Aksi takdirde hep mesul olacaksınız.


Önce yüreklerimizdeki Kudüs'ü işgal ettiler. Biz savaşı önce kendimizde kaybettik. Kendimiz de kaybettik


Öğretmeden ve öğretilmeden İslam yoktur. Hiç bir şey öğrenmeden ‘’kalbiniz temiz olsun kâfi'’ derseniz o kalpler pis olur kararır.


Namazla faizin, oruçla israfın, zina ve namahremin her türlüsü ile sair ibadetlerin koyun koyuna yaşandığı, idraksizliğin ve gafletin adeta mücessem hale geldiği bir zaman dilimi. Allah'ın Müslümana verdiği nimetlere n'oldu?


Bizler, İstiklal harbini birkaç kişinin eseri ve hüneri zanneden dar görüşlü zavallılar… Ne çabuk unuttuk, Hindli, Afganlı, Cezayirli, Libyalı kahramanların Anadolu’da İslâm için İstiklalimiz için şehid düştüklerini!..


İslâm düşmanları, cemiyeti bugünkü şahsiyetsiz, içkici, faiz sever, laik ve başıbozuk hale getirmek için nasıl uzun yıllar gayret sarfetmişlerse, onları susturmak, insanları bu hainlerin elinden kurtarmak için de aynı derecede, gayret göstermek gerekli.


An; en kısa zaman birimi. Anı yaşamalı. Yaşamalıki mutlu olmalı. Anı yaşayan adam kalp kıramaz. Kalbide kırılmaz. “Ve önemli olan andır, Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.”


"Türkiye'yi aştığı çizgilerin gerisine çekmeye görevlendirilmiş olanların işlerini kolaylaştırmak için, anarşik kargaşanın dozunu artırıyorlar. Türkiye ve Batılıların empoze ettiği deyimle "geri kalmış" diğer ülkeler, batının çizdiği tebeşir dairesinin dışına çıkmayı kafalarına koymadıkları sürece adamlar daima haklı olacaklar.


"Ayasofya’yı ibadete açacak olan partinin memlekette fevkalade itibarı yükselir. Hayrettir, bu bile kimseyi kıpırdatmamıştır. Akla aykırı bir şey. Kedinin kedilik yapmaması gibi bir şey. Ters bir şey, insan düşünürken idrak etmekte bocalıyor. Ayasofya yeniden cami olarak açılsın için her ne söylenen olursa milletin arzusuna tercüman olur."


‘Özellikle Cumhuriyet’ten bu yana Türk basını malum çevrelerin elinde bulunuyor. Bu çevrelerin gayr-ı İslâmî ve hatta İslâm’a karşı fiilen karşı zihniyetler taşıdığı kesin olarak ortadadır. Bu gazeteler ve dergiler bütün üniteleri ile insanın nefsanî yönüne hitap edegeldiler. Kalbe değil guddelere, tevekküle değil isyana, sabra değil ihtirasa, ulviyete değil süfliliğe sürüklediler insanımızı.’


"Efendiler! İlmihal okuyun. Evlerinizi Müslümanlığın öğrenildiği, konuşulduğu ve yaşandığı Müslümanhaneler haline getirin. Bu akşam evinize dönünce etrafınıza Müslüman gözüyle bir bakın, acaba İslâm’a aykırı neler var? Eşyalarınıza, eşinizin, çoluk çocuğunuzun kılığına kıyafetine, eline yüzüne, ağızlarından çıkana, oturup kalkmalarına bir nazar edin. Bakın düzeltilecek ne çok şey var. Ama ilkin öğrenmek gerek düzeltmek için. Okuma yazma öğrendiniz, liseler, üniversiteler bitirdiniz, kendinizi allâme bilirsiniz ama belki Müslümanca taharetlenmeden bile haberiniz yok. Kendinizi ve evinizi tepede tırnağa İslâm’a göre yeniden tertip etmediğiniz sürece, İslâm tek millettir, diye düşünmenin anlamı kalmaz."


Maişet derdi hepimizin baş meselesi. Kurban Bayramı’nda “borcumuz var, bize düşmez” diye kurban kesmiyoruz. Acaba ne borcumuz vardı? Ekmek parası bulamıyorduk da ona mı borçlandık? Yoksa koltuk takımına, buzdolabına, mukaddesat düşmanı programları izleten televizyona, çamaşır makinesine yatıracağımız taksitlerimiz mi var? Yıllardır sırtımızda İslâm dışı bir düzenin kamburunu taşıyoruz. Düşmanlarımız ise bizim bu mutsuzluğumuzun üzerinde horon tepiyor. Artık kendimize gelelim. İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.