19 Kasım 2019 Salı

Çocuk Terbiyesi İskilipli Atıf Hoca








Makale Hakkında Bu makale, İskilip'te dünyaya gelen, gayet mudakkik bir ilim ve fikir adamı olan merhum, mağfur, Şehîd İskilipli Muhammed Atıf Hoca'nın, Fatih Medreselerinde müderrislik yaptığı esnada 28 Şubat 1326 tarihinde Beyanu'l-Hak dergisinde yayınlanan Terbiye-i Etfâl isimli makalesinin günümüz Türkçe'sine aktarılmış halidir. İskilipli Atıf Hoca'nın bu kıymetli makalesi, İskilip Kayakoparan Camii ve Çorum Merkez Kale Camii'nde imam-hatiplik yapmış olan merhum Gazi Küçüktiryaki Hocaefendi tarafından hayattayken latinize edilmiştir. Ancak Hocamız, bu mütevazı çalışmasını yayınlamaya imkan bulamadan 2017 yılında dâr-ı bekâya irtihal etmiştir. Hem makalenin günümüzün de önemli konularından çocuk eğitimine dair olması, hem Şehîd İskilipli Muhammed Atıf Hoca ve makaleyi sadeleştiren merhum Gazi Küçüktiryaki Hocamız için rahmet dualarına vesile olması, hem de bir nevi Çorum'un hafızasını kayıt altına almış olabilmek için bu çalışmayı istifadenize sunuyoruz.

ÇOCUK TERBİYESİ Giriş Ulemânın büyüklerinden olan İmam Gazzali (rahmetullâhi aleyh) İhya-ı Ulumi'd-Din isimli eserinde şöyle der: "Çocuk terbiyesi İslam şeriatının önem verdiği konulardandır. Çünkü çocuklar anne-babanın yanında Allah Teâlâ'nın emanetidir. Onlar ilk doğduğunda kalbi tertemiz ve tüm kötü hallerden azade şekilde kıymetli bir cevher gibidir. Öyle ki her türlü hayır ve şerri kabul edebilme ve her türlü renge boyanabilmeye hazır ve meyillidirler." Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Her çocuk son ve en mükemmel din olan İslam'ı kabule hazır selim bir fıtrat ile doğar. Ancak anne babası Yahudi terbiyesi vererek Yahudi, Hıristiyan terbiyesi vererek Hıristiyan veya Mecusi terbiyesi vererek onu Mecusi yaparlar." (Buhari, Cenâiz, 92) Dolayısıyla çocuğun anne babası, onun hayırlı işlere alışmasını sağlarlarsa, hayırlı şeyleri öğretirlerse çocuk da hayır üzere yetişir. Neticede çocuk hem dünya hem de ahirette en büyük saadete nail olur. Çocuk almış olduğu sahih bilgiler ve kamil terbiyeye karşılık olarak sevap ve ecir kazanacaktır. Çocuğun kazandığı bu sevap ve ecirde anne-babası, öğretmeni ve eğiticisi de ortak olur. Anne baba çocuğun terbiyesinde kusurlu davranır, onu başıboş hayvanlar gibi salıvererek şer, fısk ve sefahete (rezil bir yaşama) alıştırırlarsa çocuk da o şekilde yetişecek ve hem dünyada hem de ahirette helak olacaktır. Çocuğun alışkanlık haline getirdiği terbiyesizlik, ahlaksızlık ve günahlar anne babasının ve bu kötü yola onu teşvik edenlerin olacaktır. İşte bu nedenle Tahrim suresinde "Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun" buyrulmuştur. Hz. Peygamber de şöyle buyurur: "Ey insanlar, günahları terketmek, hayır ve taat işlemekle kendinizi; şer ve günahlardan nehyetmek ve hayırları emretmek suretiyle aile ve çocuklarınızı cehennem ateşinden koruyunuz. Aile ve çocuklarınızı hem dine hem dünyaya dair olan faydalı ilimleri öğrenmesini temin ediniz. Çünkü onlar Allah'ın sizin nezdinizdeki emanetidir." Sahabe-yi kiramdan Ebî Süleyman (r.a.) Hz. Peygamber'e şöyle sordu: "Ya Rasulallâh bizim çocuklar üzerinde hakkımız olduğu gibi onların da bizim üzerimizde hakları var mıdır?" Cevap olarak Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Evet, çocukların da anne baba üzerinde hakları vardır. Bunlar ona yazı yazmayı, yüzmeyi, (ok yahut günün silahlarıyla) atıcılık yapmayı öğretmesi ve onu güzel bir edebe sahip kılmasıdır." (Beyhakî, Şuabu'l-İman, 6/2900) Hz. Peygamber başka bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınıza yüzmeyi, silah kullanmayı ve kız çocuklarınıza da ip eğirmeyi (dikiş-nakışı) öğretiniz." (Beyhakî, Şuabu'l-İman, 6/2900) İmdi, anne babanın çocuğunu dünya ve ahirette dalalet ve helake düşmekten koruyup her yönden güzel hallere sahip olacak şekilde onu yetiştirmesi gerekir. Bunun yolu da ancak ahlakî faziletler ve insani meziyetlerle onu donatmaktır. Anne baba çocuğunun, kötü kimselerle arkadaşlık etmesini engellemeli, bolluk içinde yaşamaya alıştırmamalı, aşırı süs ve sefihliğe götürücü sebeplerden onu uzak tutmalıdır. Çünkü çocuğun bu sayılanlara alışması halinde insani erdem ve faziletlere aykırı ve boş şeyleri elde etmek için bir ömrünü feda etmesi ve helakı söz konusu olacaktır.

Çocuk Terbiyesinde Ebeveynin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar Şu halde anne babanın doğduğu andan itibaren çocuğun terbiyesine son derece itina ve ihtimam göstermesi ve onun her halini kontrol altında tutması gerekir. Bu konuda sırasıyla şunları söyleyebiliriz:

1. İlk olarak çocuğun emdiği süt konusunda çok dikkatli olunmalıdır. (Eğer çocuk bir başkasından da süt emecekse saliha, dindar, helal lokma ile beslenmiş olan bir kadından süt emmelidir. Şayet çocuğun sütanneye ihtiyacı yoksa ve öz annesi tarafından emziriliyorsa aynı dindarlık seviyesinin öz annede de bulunmasına imkan ölçüsünde dikkat edilmelidir. Anne bu konuda dikkatli olmalıdır.) Çünkü çocuğun yetişmesi ve büyümesi için gerekli olan süt, kötü ahlak sahibi kadınlardan temin edildiğinde çocuk da o sütün sahibi kadının sahip olduğu kötü ahlak ve meziyetlere meyilli olur. İşte zamanımızda insanların pek çoğunun şerli, günahkar ve aşağılık bir yaşam tarzına sahip olmasının sebebi budur.

2. Çocuk temyiz çağına yani 7 yaşına ulaşınca anne baba onu daha dikkatli şekilde kontrol altına almalıdır. Önce yemek yeme konusundaki İslami kuralları ona öğretmeli: "Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak, öncesinde besmele çekmek, sağ elle ve önünden yemek, büyüklerden önce yemeğe başlamamak, aç gözlü gibi yemeğe çok şiddetli bakmamak, aynı mecliste yemek yiyenlerin lokmalarına bakmamak, yavaş yavaş yemek, lokmaları peş peşe ağza almamak ve benzeri kuralları öğretmelidir. Netice olarak az yemenin faydaları ve çok yemenin zararlarından bahsetmelidir.

3. Tembel ve miskin olmaması için beden sporlarına ve bazı günler yürüyüş ve hareket etme gibi faaliyetlere alıştırmalı. (Tabi günümüzde çocuklar bazı sporlara gönderilmektedir. Ancak İslami kurallara dikkat edilmezse bu konuda harama bulaşma tehlikesi mevcuttur. Kız ve erkek çocuğun yapacağı sporlar farklıdır. Her ikisi için de geçerli tesettür kuralları vardır. 7 yaşından, özellikle de ergenlikten itibaren kız çocuğa erkek spor öğretmeninin, erkek çocuğa bayan spor öğretmeninin ders vermesi dinen caiz değildir. Bu husus dikkatten kaçmamalıdır.)

4. Bir mecliste nasıl oturulup nasıl kalkılması gerektiğini anne baba çocuğa öğretmek zorundadır. Herhangi bir mecliste otururken ayaklarını uzatmaktan, mecliste bulunan birine arkasını çevirmekten, bacak bacak üstüne atmaktan, aksırmak ve burnunu sümkürmekten, burnunu karıştırmaktan, ağzını açarak esnemekten sakındırmalı ve bunların yanlış olduğunu öğretmeli. Ayrıca kendinden büyük olana yer verme, biri konuşurken sözünü kesmeme, konuşanı güzelce dinleme ve çok konuşmama gibi insani değer ve edepler öğretilmelidir.

5. Çocuk iyiyi kötüden ayırmaya başladığında okula gönderilmeli. Öncelikle dini terbiye verilmelidir. Peygamberlerimizin hayatları, ümmetin büyük ve salih zatlarının hayatları, Kuran-ı Kerim ve anahatlarıyla İslami hükümler (iman esasları ve ilmihal bilgileri) öğretilmeli. Böylelikle yetiştiği esnada çocuğun kalbine İslam'ın güzelliği, peygamber ve salih kimselerin sevgisi nakş edilmeli, işlenmelidir.

6. Çocuğun, kendilerinin zarif ve nazik olduklarını iddia ettikleri halde hiç bir şekilde dini terbiye almamış edebiyatçı, şair, sanatçı ve benzeri kimselerle görüşmesine (eserlerini okumasına/dinlemesine) engel olunmalıdır. Anne-baba çocuğu, beşeri aşkı, kötülüğü, içkiyi ve benzeri faydasız veya dinen meşru kabul edilmeyen şeyleri içeren şiir ve şarkıları dinlemekten, ezberlemekten alıkoymalı. Böylelikle ilk yetişme çağında çocuğun saf ve tertemiz olan kalbi günah, rezalet ve ahlaksızlığın tohumlarından korunmuş olur. (Bugün çocuk ve gençlerimizin izlediği diziler, dinlediği şarkılar, telefon ve tabletlerinde sürekli girdikleri siteler ya da oynadıkları oyunlar da dinen yasaklanan şeyler varsa engel olunmalıdır.)

7. Okul yorgunluğunu atabileceği ölçüde meşru oyunlarla eğlenmesine müsaade edilmeli. Ancak oyunda yorulacak kadar vakit geçirmesine izin verilmemeli. Çocuğun sürekli eğitim ve öğretime tabi tutulması çok zararlıdır. Zira bu, zekayı iptal eder, kalbi yorar.

8. Çocuk güzel bir davranış sergilediğinde onu mutlu edecek şekilde ödüllendirilmelidir. İnsanlar arasında çocuk o güzel yönüyle övülmelidir.

9. Çocuk kötü bir fiil işlediğinde ebeveyni ilk seferde onu örtmeli, açığa vurmamalıdır. Çünkü aksi yapılırsa çocuğun o kötü fiili işlemedeki cesareti artar, hatasının bilinmesinden, ortaya çıkmasından endişe etmemeye başlar. İkinci defa aynı kötülüğü yaparsa anne-baba gizlice ve uygun şekilde çocuğu bu kötü fiilden men etmelidir.

10. Anne baba çocuk üzerinde sözlerinin etkisini muhafaza etmelidir. Yani çocuğu sürekli uyararak arsızlaştırmamalılar. Arsız çocuk üzerinde anne-babasının sözünün tesiri kalmaz. Anne, çocuğunun kafi miktarda babasından korkmasını sağlamalıdır. Çocuğun, anne-babasının sahip olduğu bir şeyle, giydiği elbise, yediği yemek veya başka bir şeyle arkadaşlarına karşı övünmesine engel olunmalıdır. Çocuk, görüştüğü kişilere karşı mütevazı, saygılı olma ve abartısız şekilde iltifat etmek gibi güzel sözlü, tatlı dilli olmaya alıştırılmalıdır.

12. Anne baba çocuğuna, büyük yahut küçük kimseden bir şey almamayı, istememeyi öğretmelidir. Yücelik, izzet ve şerefin almakta değil ihtiyaç sahibine vermekte, infak etmekte olduğunu anlatmalıdır.

13. Çocuk, aşırı nazlı olmaya, nimet ve aşırı rahata alıştırılmamalı. Altın ve gümüşü çok sevmesine mani olunmalıdır. (Özellikle erkek çocuğun altından uzak tutulması gerekmektedir. Zira altın erkek için haramdır.)

14. Çocuk, anne babasına hürmet ve itaate, öğretmen ve eğitmenine, yahut yakın/uzak fark etmeksizin kendisinden büyüklere saygılı ve küçüklerine merhametli olmaya alıştırılmalıdır.

15. Çocuk, doğru bir şey için veya yalan yere yemin etmekten, faydasız/anlamsız söz söylemekten; küfretmekten, lanet etmekten, hakaret etmekten, haram olan oyunlar ve çalgılardan uzak tutulmalıdır. Arsız ve hayasız çocuklarla ve küfreden, lanet okuyan, kötü sözleri dillerinden düşürmeyen ve günah, suç, aşağılık bir yaşam biçimine sahip boş işlerle uğraşan kişilerle arkadaşlık kurması engellenmelidir. Çünkü kötü haller ve çirkin ahlak kişiye kötü arkadaşından sirayet eder. Özellikle yetişme çağında çocuk ihmal edilir de fasık, günahkar, hayasız, arsız, namussuz kimselerle düşer kalkarsa hiç şüphe yok ki bu kişilerin kötü ahlakı o çocuğa da bulaşacak ve aynı kötü ahlaka o da sahip olacaktır. Dolayısıyla kötü hal ve rezil ahlaktan çocuğun muhafaza edilmesi ancak onu kötü arkadaşlardan korumak ve dini terbiye vermekle mümkün olacaktır. Çocuklara dini eğitim ve terbiye verme konusunda arz ettiğimiz durumlar ve söz konusu hükümlere son derece önem vermek gerekmektedir. Nitekim, "Çocuklarınıza yedi yaşında namazı emredin. On yaşına geldiğinde namaz kılmazlarsa (hafifçe ve öğretmek niyetiyle) onları paylayın" hadis-i şerifi gereğince dahi çocuk yedi yaşına bastığında temizlik, namaz ve güç yetirebildiği şerî görevleri ona emretmek ve on yaşına geldiğinde söz konusu emirleri terk etmesi halinde hafif/öğretici şekilde çocuğun kulağı çekilmelidir. Ramazan ayında bazı günler oruç tutmayı emretmek; kötü alışkanlıklardan içki içmek, hırsızlık yapmak, yalan söylemek, emanete hıyanet etmek, günah işlemek ve aşağılık fiillerle meşgul olmak gibi haramlardan çocuğu sakındırmak ve onun kalbine Allah'ın (korkusunu/saygınlığını) yerleştirmek ebeveyn üzerine vacip olan bir görevdir. Şir'atü'l-İslam isimli eserde şöyle geçer: "Çocuğun anne babası üzerindeki haklarından biri de helal lokma yedirmek, büluğ çağına geldiğinde onu evlendirmektir. Anne babası çocuğu evlendirmez ve o da bir haram işleyecek olursa anne baba o günahta çocuğa ortak olurlar." İşte çocuğun müslümanca terbiyesi müellifin (Seyyid Alizade'nin) ifade ettiği şekilde olur. Çocuklara bu şekilde eğitim verilirse mütedeyyin ve meşru bir yaşam tarzına sahip olacaklarında şüphe yoktur. İslam, Müslümanlar arasında ortaya çıkabilecek fitne, fesadın kaynağı olan ahlaki uyuşmazlığa meydan vermemek için tâ ilk yetişme çağından itibaren çocuğa mükemmel surette dini terbiye verme ve ahlaki olarak belirli bir seviyeye onu taşıma konusuna son derece önem vermektedir. Ne var ki Hulefa-yı Râşidîn devrinden sonra dini terbiye ve eğitime ve ahlaki erdemlerin neşredilmesine genel anlamda gereken önem verilememiştir. Hele şu son zamanlarda terbiye ve ahlak konusunda dinimiz İslam'ın emrettiği usul ve kaideler büsbütün terk edilmiştir. Çocuğun ilk yetişme çağından itibaren ahlaki erdemler ve dini terbiye yerine rezil adetler, aşağılık bir ahlak anlayışı hakim maalesef. Bu yüzden çocuklar hemen erken yaşlardan itibaren her türlü fenalık ve rezalete hazır şekilde yetişiyorlar. Bir kere asrımızda çocuklara helal süt emzirilmiyor. Çocuklarına süt veren anneler yahut çocuğu emzirmesi için kendisine verilen süt anneler çoğunlukla helal haram bilincine sahip değil ve ahlaki faziletlerden maalesef yoksunlar. Hatta bazıları terbiyesiz, hayasız, günah ve kötülüklere teşne kimselerdir. Özellikle de yabancı ve gayrimüslim kadınların gerek çocuğa süt emzirmek ve gerekse ilim öğretmek maksadıyla dadı olarak seçilmesi başlı başına bir problem. Özellikle yüksek tabakada, elit sayılan ailelerde çocuklar gayrimüslim dadılar, cahil ve ahlaksız bakıcılar ile terbiye olunuyor. Çocuk, pohpohlanarak şımarık, kibirli ve keyfine hevasına düşkün şekilde ve günaha ve sefahete bulaşmış vaziyette yetiştiriliyor. Biraz aklı başına gelir gelmez ahlaksızlığın esasını teşkil eden düzme ve uydurma masal, meddahçılık, karagözcülük, ile kalbi doluyor. (Günümüzde de bu konu önem arz etmektedir. Zira hem anne hem de babası kariyer! yapan çocuklar itikad ve amel bakımından ne idüğü belirsiz bakıcılara emanet edilebiliyorlar. Bu da çocuk açısından gayet tehlikeli bir durumdur.)

(Ma­ka­le­nin ilk iki bö­lü­mün­de ya­pı­lan özel­lik­le he­lal süt ve iman-amel sa­hi­bi an­ne/süt an­ne ko­nu­sun­da­ki uya­rı­lar dik­ka­te alın­ma­dı­ğı tak­dir­de) Ço­cuk, tem­yiz ça­ğı­na (ye­di ya­şı­na) ulaş­tı­ğın­da kö­tü ah­lak ve re­zil alış­kan­lık­la­rın kay­na­ğı olan aşk ve sev­da­ya da­ir şi­ir­ler, ro­man­lar ve hi­ka­ye­ler oku­mak; çal­gı, eğ­len­ce, (ge­rek­siz ve re­zil içe­ri­ğe sa­hip) ti­yat­ro me­kan­la­rı­na git­mek ve gayr-ı meş­ru her tür­lü or­tam­la­ra alı­şa­bil­mek­te­dir. Er­gen­lik ça­ğı­na gir­di­ğin­de ise al­kol kul­lan­mak, mey­ha­ne­ye ve ge­ne­le­ve git­mek, da­ma, tav­la, is­kam­bil oy­na­mak gi­bi gayr-ı meş­ru­luk­la­ra ko­lay alı­şa­bil­mek­te­dir. Elit sa­yı­lan bir ai­le­ye men­sup ço­cuk, İs­lamî ter­bi­ye­nin as­la ko­ku­su­nu bi­le ala­ma­dı­ğı gi­bi Ba­tı­lı da­dı­lar ile ter­bi­ye edi­le­rek, Ba­tı­lı okul­lar­da eği­tim ala­rak gay­ri­müs­lim­le­rin örf, adet ve ah­la­kı­na ken­di­si­ni da­ha ya­kın his­se­de­bil­mek­te­dir. İş­te bir ta­raf­tan bu yö­nüy­le ço­cuk­la­ra er­ken yaş­lar­dan iti­ba­ren ge­nel ola­rak di­ni ter­bi­ye­ye, mil­li de­ğer­le­re ay­kı­rı özel­lik­ler ka­zan­dı­rı­lı­yor. Di­ğer ta­raf­tan İs­lam top­lu­mu­nu oluş­tu­ran Arap, Türk, Kürt, Ar­na­vut, Laz, Çer­kez, Gür­cü, Boş­nak ve Ta­tar gi­bi top­lu­luk­la­rın ata­la­rın­dan kal­ma bir ta­kım ca­hi­li­ye adet­le­ri, çir­kin ah­lak ve ba­tıl dü­şün­ce­ler iyi zan­ne­di­le­rek ye­ni ne­sil­le­re öğ­re­til­mek­te­dir. Ay­rı­ca şu son za­man­lar­da me­de­ni­yet ve ge­liş­miş­lik gös­ter­ge­si ol­du­ğu id­di­asıy­la Av­ru­pa mil­let­le­ri­nin re­zil adet­le­ri ve çir­kin ah­la­kı Müs­lü­man­lar ara­sın­da yay­gın­laş­tı­rı­lı­yor. İş­te bun­ca kay­nak­tan ah­lak­sız­lık, ter­bi­ye­siz­lik Müs­lü­man­lar ara­sın­da ga­yet ge­niş öl­çü­de ve yo­ğun şe­kil­de yay­gın­laş­tı­ğın­dan (bu du­rum­dan et­ki­le­nen­le­rin) he­men hep­si di­ni ah­la­ka ve İs­la­mi eği­ti­me ta­ban ta­ba­na zıt bir zi­hin ya­pı­sı ve ya­şam tar­zı­na sa­hip olu­yor­lar. Ah­lak­sız­lık­ta da bi­ri di­ğe­ri­ne son de­re­ce fark­lı şe­kil­de ye­ti­şi­yor­lar. Bu­nun için­dir ki ki­mi za­man Arap, Türk, Kürt, Ar­na­vut, Laz, Çer­kez, Gür­cü, Boş­nak ve Ta­tar gi­bi mil­let­le­rin es­ki adet­le­ri ve kö­tü ah­lak­la­rı­nı ta­kip ede­bi­li­yor­lar. Ne­ti­ce­de ki­mi oyun­cu, çal­gı­cı, mey­ha­ne­ci ve sa­ir re­zil adet­le­ri­ne alı­şa­bi­li­yor­lar. Ki­mi de sap­kın­lık ve bi­dat ta­raf­tar­la­rı­nın eliy­le İs­lam bir­li­ği­ni par­ça­la­mak için Müs­lü­man­lar ara­sı­na yer­leş­ti­ril­miş olan ehl-i sün­net dı­şı, sap­kın, bi­dat eh­li akım­la­ra ka­pı­lıp gi­di­yor­lar. (Söz ko­nu­su sap­kın, bi­dat mez­hep, meş­reb ve akım­la­rı tes­pit et­me­de öl­çü ehl-i sün­net ve'l-ce­ma­at an­la­yı­şı­dır. Her­han­gi bir ko­nu­da özel­lik­le de iti­kad ve muh­kem ame­li ko­nu­lar­da ehl-i sün­ne­te mu­ha­lif olan her­han­gi bir mez­hep, meş­reb ya­hut akım sap­kın ve ehl-i bi­dat ka­bul edi­lir. Uzak du­rul­ma­lı­dır.) Ki­mi ise İn­gi­liz, Fran­sız, Al­man, Rus, Rum ve Ro­ma mil­let­le­ri­nin çir­kin ah­lak­la­rı­nı övünç ve if­ti­har­la ka­bul edi­yor­lar. Da­ha­sı bu çir­kin ah­la­kı İs­lam bel­de­le­rin­de yay­ma­ya gay­ret edi­yor­lar. Müs­lü­man­la­ra ib­ret ol­ma­sı için Av­ru­pa­lı müs­teş­rik­ler­den bi­ri­nin son de­re­ce önem­li bir sö­zü­nü nak­le­de­lim. İn­gi­liz bir müs­teş­rik şöy­le der: "Do­ğu mil­let­le­ri­nin ah­la­kı, adet ve dav­ra­nış­la­rı ga­yet gü­zel, me­de­ni ve na­zik­tir. Ey Do­ğu mil­let­le­ri (Müs­lü­man­lar), bu (İs­lam) me­de­ni­ye­ti­ni­zi ha­kir gör­me­yi­niz, terk ve ih­mal et­me­yi­niz. Av­ru­pa'nın o ha­şin me­de­ni­ye­ti si­zin bu gü­zel ve na­zik me­de­ni­ye­ti­ni­zi or­ta­dan kal­dır­ma gay­re­tin­de­dir. Bu­na kar­şı he­pi­niz bir­lik ola­rak me­de­ni­ye­ti­ni­zi mu­ha­fa­za için mü­ca­de­le edi­niz. Av­ru­pa ile te­mas­ta bu­lu­nan Do­ğu mil­let­le­ri sa­de­ce Av­ru­pa'nın işe ya­rar ku­ral­la­rı­nı, gü­zel adet­le­ri­ni al­mı­yor­lar. Mü­kem­mel ol­ma ar­zu­suy­la mey­ha­ne­le­ri­ni, ge­ne­lev­le­ri­ni, oyun­la­rı­nı, aşa­ğı­lık ku­rum­la­rı­nı ör­nek alı­yor­lar. İş­te Hin­dis­tan, Mı­sır, Tu­nus, Ce­za­ir mi­sal ola­rak or­ta­da­dır. Yok­sa ilim ve fen gi­bi mil­li­yet ren­gi­ne bo­ya­na­ma­yan ve bü­tün in­san­lı­ğın mad­di ge­li­şi­mi için va­sı­ta­lar olan araç-ge­re­cin hep­si­ni ol­du­ğu gi­bi ala­bi­lir­si­niz. Fa­kat di­ni/mil­li kim­li­ği­ni­zi or­ta­dan kal­dı­ra­cak dav­ra­nış­lar­da bu­lun­ma­yı­nız. Hu­la­sa, Frenk­li­ğe özen­me­yi­niz, siz her ne ya­par­sa­nız ya­pın bir İn­gi­liz, bir Fran­sız ya da bir Al­man ola­maz­sı­nız. Ak­si hal­de sa­de­ce Av­ru­pa'yı yü­zey­sel şe­kil­de tak­lit ede­rek Müs­lü­man­lık­tan çı­kar, kar­ma­şık bir ruh ha­li içe­ri­sin­de ya­şar gi­der­si­niz. İş­te bu da si­zin için bü­yük bir fe­la­ket­tir." Müs­lü­man­la­rın ha­ki­ka­ti ifa­de eden bu gi­bi söz­ler­den ib­ret al­ma­sı ge­re­kir­ken ne ya­zık ki ba­si­ret­le­ri bağ­lan­mış ol­du­ğu için ha­ki­ka­ti gö­rüp de us­lan­mı­yor­lar. Mı­sır­lı­lar, Hint­li­ler, Tu­nus­lu­lar, Ce­za­ir­li­le­rin mü­kem­mel­lik ve şe­ref el­de et­me id­di­asıy­la Av­ru­pa'nın re­za­let ve aşa­ğı­lık ya­şam tar­zı­nı ka­bul et­tik­le­ri gi­bi bi­zim Os­man­lı Müs­lü­man­la­rı da ah­lak­sız­lık­ta ve Av­ru­pa'nın re­zil adet ve aşa­ğı­lık ah­la­kı­nı tak­lit et­me­de bir­bir­le­riy­le ya­rı­şı­yor­lar. (Atıf Ho­ca'nın ifa­de et­ti­ği bu tak­lit ya­rı­şı gü­nü­müz­de de hız kes­me­den ve sı­nır ta­nı­mak­sı­zın ma­ale­sef de­vam edi­yor.) Mey­ha­ne­ler, ge­ne­lev­ler, ti­yat­ro­lar (gü­nü­müz­de TV ka­nal­la­rı, in­ter­net si­te­le­ri) va­sı­ta­sıy­la Av­ru­pa'nın çir­kin ah­la­kı ve re­zil adet­le­ri İs­lam bel­de­le­rin­de az da ol­sa var olan di­ni ah­la­kı ve me­de­ni­ye­ti­mi­zi or­ta­dan kal­dır­ma­ya ça­lı­şı­yor. Ma­ka­le bo­yun­ca arz et­ti­ğim bun­ca (di­ni­mi­ze) zıt ah­lak ve adet­le­ri be­nim­se­yen mil­let­le­rin, bir­le­şe­rek bir­bir­le­ri­ni des­tek­le­me­le­ri şöy­le dur­sun fır­sat bul­duk­ça bir­bir­le­ri­ni or­ta­dan kal­dır­ma ve he­la­ke sü­rük­le­me­le­ri do­ğal­dır. ( Atıf Ho­ca'nın bah­set­ti­ği du­rum ya­kın ta­ri­hi­miz­de ve gü­nü­müz­de ay­nıy­la ya­şan­mış­tır/ya­şan­mak­ta­dır. İs­lam ül­ke­le­ri bı­ra­kı­nız it­ti­fa­kı bir­bir­le­ri­nin ku­yu­su­nu kaz­mak­ta­dır ma­ale­sef.) İş­te bu yüz­den Hz. Pey­gam­ber (s.a.s) ta­ra­fın­dan or­ta­ya ko­nu­lan ra­şid ha­li­fe­ler dö­ne­mi­nin so­nu­na ka­dar sa­pa­sağ­lam de­vam eden İs­lam bir­li­ği esa­sı par­ça­la­na­rak Müs­lü­man­la­rın kuv­vet ve atıl­gan­lı­ğı­nı yok edil­me­ye ça­lı­şıl­mak­ta­dır. Ne­ti­ce­de Müs­lü­man­la­rın düş­man­la­rı­nın elin­de ha­kir ve ze­lil ola­rak kal­mış­lar­dır. Ey Müs­lü­man­lar, dün­ya­da için­de bu­lun­du­ğu­nuz şu re­zil du­rum­dan kur­tul­mak, di­ğer mil­let­ler gi­bi siz de var­lı­ğı­nı­zı ale­me du­yur­mak ve ahi­ret­te en bü­yük mut­lu­lu­ğa ka­vu­şa­bil­mek is­ter­se­niz İs­lam ah­la­kı­na sa­rı­lı­nız. Di­ni­miz İs­lam'ın or­ta­ya koy­muş ol­du­ğu pek kıy­met­li ah­lak il­ke­le­ri­ni tat­bik edi­niz. İş­te o za­man ara­nız­da tam bir bir­lik­te­lik olu­şur, bu­nun gü­zel bir so­nu­cu ola­rak da za­ru­ri ola­rak bir­bi­ri­ni­ze des­tek ve yar­dım­cı olup içi­ne düş­tü­ğü­nüz zil­let ve re­zil du­rum­dan kur­tu­lur­su­nuz. Yok­sa uy­gu­la­ma­ya ça­lış­tı­ğı­nız Av­ru­pa'nın çir­kin ve re­zil ah­la­kı, ca­hi­la­ne ta­vır­la­rı ıs­rar ede­cek olur­sa­nız so­nuç­ta da­ha faz­la ber­bat ha­le ge­le­ce­ği­ni­ze şüp­he yok­tur.

Fa­tih Mü­der­ris­le­rin­den İs­ki­lip­li Mu­ham­med Atıf

http://www.corumhakimiyet.net/cocuk-terbiyesi-4-gazi-kucuktiryaki-makale,274.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.