Makale Hakkında Bu makale, İskilip'te dünyaya gelen, gayet mudakkik bir ilim ve fikir adamı olan merhum, mağfur, Şehîd İskilipli Muhammed Atıf Hoca'nın, Fatih Medreselerinde müderrislik yaptığı esnada 28 Şubat 1326 tarihinde Beyanu'l-Hak dergisinde yayınlanan Terbiye-i Etfâl isimli makalesinin günümüz Türkçe'sine aktarılmış halidir. İskilipli Atıf Hoca'nın bu kıymetli makalesi, İskilip Kayakoparan Camii ve Çorum Merkez Kale Camii'nde imam-hatiplik yapmış olan merhum Gazi Küçüktiryaki Hocaefendi tarafından hayattayken latinize edilmiştir. Ancak Hocamız, bu mütevazı çalışmasını yayınlamaya imkan bulamadan 2017 yılında dâr-ı bekâya irtihal etmiştir. Hem makalenin günümüzün de önemli konularından çocuk eğitimine dair olması, hem Şehîd İskilipli Muhammed Atıf Hoca ve makaleyi sadeleştiren merhum Gazi Küçüktiryaki Hocamız için rahmet dualarına vesile olması, hem de bir nevi Çorum'un hafızasını kayıt altına almış olabilmek için bu çalışmayı istifadenize sunuyoruz.
ÇOCUK TERBİYESİ Giriş Ulemânın büyüklerinden olan İmam Gazzali (rahmetullâhi aleyh) İhya-ı Ulumi'd-Din isimli eserinde şöyle der: "Çocuk terbiyesi İslam şeriatının önem verdiği konulardandır. Çünkü çocuklar anne-babanın yanında Allah Teâlâ'nın emanetidir. Onlar ilk doğduğunda kalbi tertemiz ve tüm kötü hallerden azade şekilde kıymetli bir cevher gibidir. Öyle ki her türlü hayır ve şerri kabul edebilme ve her türlü renge boyanabilmeye hazır ve meyillidirler." Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Her çocuk son ve en mükemmel din olan İslam'ı kabule hazır selim bir fıtrat ile doğar. Ancak anne babası Yahudi terbiyesi vererek Yahudi, Hıristiyan terbiyesi vererek Hıristiyan veya Mecusi terbiyesi vererek onu Mecusi yaparlar." (Buhari, Cenâiz, 92) Dolayısıyla çocuğun anne babası, onun hayırlı işlere alışmasını sağlarlarsa, hayırlı şeyleri öğretirlerse çocuk da hayır üzere yetişir. Neticede çocuk hem dünya hem de ahirette en büyük saadete nail olur. Çocuk almış olduğu sahih bilgiler ve kamil terbiyeye karşılık olarak sevap ve ecir kazanacaktır. Çocuğun kazandığı bu sevap ve ecirde anne-babası, öğretmeni ve eğiticisi de ortak olur. Anne baba çocuğun terbiyesinde kusurlu davranır, onu başıboş hayvanlar gibi salıvererek şer, fısk ve sefahete (rezil bir yaşama) alıştırırlarsa çocuk da o şekilde yetişecek ve hem dünyada hem de ahirette helak olacaktır. Çocuğun alışkanlık haline getirdiği terbiyesizlik, ahlaksızlık ve günahlar anne babasının ve bu kötü yola onu teşvik edenlerin olacaktır. İşte bu nedenle Tahrim suresinde "Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun" buyrulmuştur. Hz. Peygamber de şöyle buyurur: "Ey insanlar, günahları terketmek, hayır ve taat işlemekle kendinizi; şer ve günahlardan nehyetmek ve hayırları emretmek suretiyle aile ve çocuklarınızı cehennem ateşinden koruyunuz. Aile ve çocuklarınızı hem dine hem dünyaya dair olan faydalı ilimleri öğrenmesini temin ediniz. Çünkü onlar Allah'ın sizin nezdinizdeki emanetidir." Sahabe-yi kiramdan Ebî Süleyman (r.a.) Hz. Peygamber'e şöyle sordu: "Ya Rasulallâh bizim çocuklar üzerinde hakkımız olduğu gibi onların da bizim üzerimizde hakları var mıdır?" Cevap olarak Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Evet, çocukların da anne baba üzerinde hakları vardır. Bunlar ona yazı yazmayı, yüzmeyi, (ok yahut günün silahlarıyla) atıcılık yapmayı öğretmesi ve onu güzel bir edebe sahip kılmasıdır." (Beyhakî, Şuabu'l-İman, 6/2900) Hz. Peygamber başka bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınıza yüzmeyi, silah kullanmayı ve kız çocuklarınıza da ip eğirmeyi (dikiş-nakışı) öğretiniz." (Beyhakî, Şuabu'l-İman, 6/2900) İmdi, anne babanın çocuğunu dünya ve ahirette dalalet ve helake düşmekten koruyup her yönden güzel hallere sahip olacak şekilde onu yetiştirmesi gerekir. Bunun yolu da ancak ahlakî faziletler ve insani meziyetlerle onu donatmaktır. Anne baba çocuğunun, kötü kimselerle arkadaşlık etmesini engellemeli, bolluk içinde yaşamaya alıştırmamalı, aşırı süs ve sefihliğe götürücü sebeplerden onu uzak tutmalıdır. Çünkü çocuğun bu sayılanlara alışması halinde insani erdem ve faziletlere aykırı ve boş şeyleri elde etmek için bir ömrünü feda etmesi ve helakı söz konusu olacaktır.
Çocuk Terbiyesinde Ebeveynin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar Şu halde anne babanın doğduğu andan itibaren çocuğun terbiyesine son derece itina ve ihtimam göstermesi ve onun her halini kontrol altında tutması gerekir. Bu konuda sırasıyla şunları söyleyebiliriz:
1. İlk olarak çocuğun emdiği süt konusunda çok dikkatli olunmalıdır. (Eğer çocuk bir başkasından da süt emecekse saliha, dindar, helal lokma ile beslenmiş olan bir kadından süt emmelidir. Şayet çocuğun sütanneye ihtiyacı yoksa ve öz annesi tarafından emziriliyorsa aynı dindarlık seviyesinin öz annede de bulunmasına imkan ölçüsünde dikkat edilmelidir. Anne bu konuda dikkatli olmalıdır.) Çünkü çocuğun yetişmesi ve büyümesi için gerekli olan süt, kötü ahlak sahibi kadınlardan temin edildiğinde çocuk da o sütün sahibi kadının sahip olduğu kötü ahlak ve meziyetlere meyilli olur. İşte zamanımızda insanların pek çoğunun şerli, günahkar ve aşağılık bir yaşam tarzına sahip olmasının sebebi budur.
2. Çocuk temyiz çağına yani 7 yaşına ulaşınca anne baba onu daha dikkatli şekilde kontrol altına almalıdır. Önce yemek yeme konusundaki İslami kuralları ona öğretmeli: "Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak, öncesinde besmele çekmek, sağ elle ve önünden yemek, büyüklerden önce yemeğe başlamamak, aç gözlü gibi yemeğe çok şiddetli bakmamak, aynı mecliste yemek yiyenlerin lokmalarına bakmamak, yavaş yavaş yemek, lokmaları peş peşe ağza almamak ve benzeri kuralları öğretmelidir. Netice olarak az yemenin faydaları ve çok yemenin zararlarından bahsetmelidir.
3. Tembel ve miskin olmaması için beden sporlarına ve bazı günler yürüyüş ve hareket etme gibi faaliyetlere alıştırmalı. (Tabi günümüzde çocuklar bazı sporlara gönderilmektedir. Ancak İslami kurallara dikkat edilmezse bu konuda harama bulaşma tehlikesi mevcuttur. Kız ve erkek çocuğun yapacağı sporlar farklıdır. Her ikisi için de geçerli tesettür kuralları vardır. 7 yaşından, özellikle de ergenlikten itibaren kız çocuğa erkek spor öğretmeninin, erkek çocuğa bayan spor öğretmeninin ders vermesi dinen caiz değildir. Bu husus dikkatten kaçmamalıdır.)
4. Bir mecliste nasıl oturulup nasıl kalkılması gerektiğini anne baba çocuğa öğretmek zorundadır. Herhangi bir mecliste otururken ayaklarını uzatmaktan, mecliste bulunan birine arkasını çevirmekten, bacak bacak üstüne atmaktan, aksırmak ve burnunu sümkürmekten, burnunu karıştırmaktan, ağzını açarak esnemekten sakındırmalı ve bunların yanlış olduğunu öğretmeli. Ayrıca kendinden büyük olana yer verme, biri konuşurken sözünü kesmeme, konuşanı güzelce dinleme ve çok konuşmama gibi insani değer ve edepler öğretilmelidir.
5. Çocuk iyiyi kötüden ayırmaya başladığında okula gönderilmeli. Öncelikle dini terbiye verilmelidir. Peygamberlerimizin hayatları, ümmetin büyük ve salih zatlarının hayatları, Kuran-ı Kerim ve anahatlarıyla İslami hükümler (iman esasları ve ilmihal bilgileri) öğretilmeli. Böylelikle yetiştiği esnada çocuğun kalbine İslam'ın güzelliği, peygamber ve salih kimselerin sevgisi nakş edilmeli, işlenmelidir.
6. Çocuğun, kendilerinin zarif ve nazik olduklarını iddia ettikleri halde hiç bir şekilde dini terbiye almamış edebiyatçı, şair, sanatçı ve benzeri kimselerle görüşmesine (eserlerini okumasına/dinlemesine) engel olunmalıdır. Anne-baba çocuğu, beşeri aşkı, kötülüğü, içkiyi ve benzeri faydasız veya dinen meşru kabul edilmeyen şeyleri içeren şiir ve şarkıları dinlemekten, ezberlemekten alıkoymalı. Böylelikle ilk yetişme çağında çocuğun saf ve tertemiz olan kalbi günah, rezalet ve ahlaksızlığın tohumlarından korunmuş olur. (Bugün çocuk ve gençlerimizin izlediği diziler, dinlediği şarkılar, telefon ve tabletlerinde sürekli girdikleri siteler ya da oynadıkları oyunlar da dinen yasaklanan şeyler varsa engel olunmalıdır.)
7. Okul yorgunluğunu atabileceği ölçüde meşru oyunlarla eğlenmesine müsaade edilmeli. Ancak oyunda yorulacak kadar vakit geçirmesine izin verilmemeli. Çocuğun sürekli eğitim ve öğretime tabi tutulması çok zararlıdır. Zira bu, zekayı iptal eder, kalbi yorar.
8. Çocuk güzel bir davranış sergilediğinde onu mutlu edecek şekilde ödüllendirilmelidir. İnsanlar arasında çocuk o güzel yönüyle övülmelidir.
9. Çocuk kötü bir fiil işlediğinde ebeveyni ilk seferde onu örtmeli, açığa vurmamalıdır. Çünkü aksi yapılırsa çocuğun o kötü fiili işlemedeki cesareti artar, hatasının bilinmesinden, ortaya çıkmasından endişe etmemeye başlar. İkinci defa aynı kötülüğü yaparsa anne-baba gizlice ve uygun şekilde çocuğu bu kötü fiilden men etmelidir.
10. Anne baba çocuk üzerinde sözlerinin etkisini muhafaza etmelidir. Yani çocuğu sürekli uyararak arsızlaştırmamalılar. Arsız çocuk üzerinde anne-babasının sözünün tesiri kalmaz. Anne, çocuğunun kafi miktarda babasından korkmasını sağlamalıdır. Çocuğun, anne-babasının sahip olduğu bir şeyle, giydiği elbise, yediği yemek veya başka bir şeyle arkadaşlarına karşı övünmesine engel olunmalıdır. Çocuk, görüştüğü kişilere karşı mütevazı, saygılı olma ve abartısız şekilde iltifat etmek gibi güzel sözlü, tatlı dilli olmaya alıştırılmalıdır.
12. Anne baba çocuğuna, büyük yahut küçük kimseden bir şey almamayı, istememeyi öğretmelidir. Yücelik, izzet ve şerefin almakta değil ihtiyaç sahibine vermekte, infak etmekte olduğunu anlatmalıdır.
13. Çocuk, aşırı nazlı olmaya, nimet ve aşırı rahata alıştırılmamalı. Altın ve gümüşü çok sevmesine mani olunmalıdır. (Özellikle erkek çocuğun altından uzak tutulması gerekmektedir. Zira altın erkek için haramdır.)
14. Çocuk, anne babasına hürmet ve itaate, öğretmen ve eğitmenine, yahut yakın/uzak fark etmeksizin kendisinden büyüklere saygılı ve küçüklerine merhametli olmaya alıştırılmalıdır.
15. Çocuk, doğru bir şey için veya yalan yere yemin etmekten, faydasız/anlamsız söz söylemekten; küfretmekten, lanet etmekten, hakaret etmekten, haram olan oyunlar ve çalgılardan uzak tutulmalıdır. Arsız ve hayasız çocuklarla ve küfreden, lanet okuyan, kötü sözleri dillerinden düşürmeyen ve günah, suç, aşağılık bir yaşam biçimine sahip boş işlerle uğraşan kişilerle arkadaşlık kurması engellenmelidir. Çünkü kötü haller ve çirkin ahlak kişiye kötü arkadaşından sirayet eder. Özellikle yetişme çağında çocuk ihmal edilir de fasık, günahkar, hayasız, arsız, namussuz kimselerle düşer kalkarsa hiç şüphe yok ki bu kişilerin kötü ahlakı o çocuğa da bulaşacak ve aynı kötü ahlaka o da sahip olacaktır. Dolayısıyla kötü hal ve rezil ahlaktan çocuğun muhafaza edilmesi ancak onu kötü arkadaşlardan korumak ve dini terbiye vermekle mümkün olacaktır. Çocuklara dini eğitim ve terbiye verme konusunda arz ettiğimiz durumlar ve söz konusu hükümlere son derece önem vermek gerekmektedir. Nitekim, "Çocuklarınıza yedi yaşında namazı emredin. On yaşına geldiğinde namaz kılmazlarsa (hafifçe ve öğretmek niyetiyle) onları paylayın" hadis-i şerifi gereğince dahi çocuk yedi yaşına bastığında temizlik, namaz ve güç yetirebildiği şerî görevleri ona emretmek ve on yaşına geldiğinde söz konusu emirleri terk etmesi halinde hafif/öğretici şekilde çocuğun kulağı çekilmelidir. Ramazan ayında bazı günler oruç tutmayı emretmek; kötü alışkanlıklardan içki içmek, hırsızlık yapmak, yalan söylemek, emanete hıyanet etmek, günah işlemek ve aşağılık fiillerle meşgul olmak gibi haramlardan çocuğu sakındırmak ve onun kalbine Allah'ın (korkusunu/saygınlığını) yerleştirmek ebeveyn üzerine vacip olan bir görevdir. Şir'atü'l-İslam isimli eserde şöyle geçer: "Çocuğun anne babası üzerindeki haklarından biri de helal lokma yedirmek, büluğ çağına geldiğinde onu evlendirmektir. Anne babası çocuğu evlendirmez ve o da bir haram işleyecek olursa anne baba o günahta çocuğa ortak olurlar." İşte çocuğun müslümanca terbiyesi müellifin (Seyyid Alizade'nin) ifade ettiği şekilde olur. Çocuklara bu şekilde eğitim verilirse mütedeyyin ve meşru bir yaşam tarzına sahip olacaklarında şüphe yoktur. İslam, Müslümanlar arasında ortaya çıkabilecek fitne, fesadın kaynağı olan ahlaki uyuşmazlığa meydan vermemek için tâ ilk yetişme çağından itibaren çocuğa mükemmel surette dini terbiye verme ve ahlaki olarak belirli bir seviyeye onu taşıma konusuna son derece önem vermektedir. Ne var ki Hulefa-yı Râşidîn devrinden sonra dini terbiye ve eğitime ve ahlaki erdemlerin neşredilmesine genel anlamda gereken önem verilememiştir. Hele şu son zamanlarda terbiye ve ahlak konusunda dinimiz İslam'ın emrettiği usul ve kaideler büsbütün terk edilmiştir. Çocuğun ilk yetişme çağından itibaren ahlaki erdemler ve dini terbiye yerine rezil adetler, aşağılık bir ahlak anlayışı hakim maalesef. Bu yüzden çocuklar hemen erken yaşlardan itibaren her türlü fenalık ve rezalete hazır şekilde yetişiyorlar. Bir kere asrımızda çocuklara helal süt emzirilmiyor. Çocuklarına süt veren anneler yahut çocuğu emzirmesi için kendisine verilen süt anneler çoğunlukla helal haram bilincine sahip değil ve ahlaki faziletlerden maalesef yoksunlar. Hatta bazıları terbiyesiz, hayasız, günah ve kötülüklere teşne kimselerdir. Özellikle de yabancı ve gayrimüslim kadınların gerek çocuğa süt emzirmek ve gerekse ilim öğretmek maksadıyla dadı olarak seçilmesi başlı başına bir problem. Özellikle yüksek tabakada, elit sayılan ailelerde çocuklar gayrimüslim dadılar, cahil ve ahlaksız bakıcılar ile terbiye olunuyor. Çocuk, pohpohlanarak şımarık, kibirli ve keyfine hevasına düşkün şekilde ve günaha ve sefahete bulaşmış vaziyette yetiştiriliyor. Biraz aklı başına gelir gelmez ahlaksızlığın esasını teşkil eden düzme ve uydurma masal, meddahçılık, karagözcülük, ile kalbi doluyor. (Günümüzde de bu konu önem arz etmektedir. Zira hem anne hem de babası kariyer! yapan çocuklar itikad ve amel bakımından ne idüğü belirsiz bakıcılara emanet edilebiliyorlar. Bu da çocuk açısından gayet tehlikeli bir durumdur.)
(Makalenin ilk iki bölümünde yapılan özellikle helal süt ve iman-amel sahibi anne/süt anne konusundaki uyarılar dikkate alınmadığı takdirde) Çocuk, temyiz çağına (yedi yaşına) ulaştığında kötü ahlak ve rezil alışkanlıkların kaynağı olan aşk ve sevdaya dair şiirler, romanlar ve hikayeler okumak; çalgı, eğlence, (gereksiz ve rezil içeriğe sahip) tiyatro mekanlarına gitmek ve gayr-ı meşru her türlü ortamlara alışabilmektedir. Ergenlik çağına girdiğinde ise alkol kullanmak, meyhaneye ve geneleve gitmek, dama, tavla, iskambil oynamak gibi gayr-ı meşruluklara kolay alışabilmektedir. Elit sayılan bir aileye mensup çocuk, İslamî terbiyenin asla kokusunu bile alamadığı gibi Batılı dadılar ile terbiye edilerek, Batılı okullarda eğitim alarak gayrimüslimlerin örf, adet ve ahlakına kendisini daha yakın hissedebilmektedir. İşte bir taraftan bu yönüyle çocuklara erken yaşlardan itibaren genel olarak dini terbiyeye, milli değerlere aykırı özellikler kazandırılıyor. Diğer taraftan İslam toplumunu oluşturan Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak ve Tatar gibi toplulukların atalarından kalma bir takım cahiliye adetleri, çirkin ahlak ve batıl düşünceler iyi zannedilerek yeni nesillere öğretilmektedir. Ayrıca şu son zamanlarda medeniyet ve gelişmişlik göstergesi olduğu iddiasıyla Avrupa milletlerinin rezil adetleri ve çirkin ahlakı Müslümanlar arasında yaygınlaştırılıyor. İşte bunca kaynaktan ahlaksızlık, terbiyesizlik Müslümanlar arasında gayet geniş ölçüde ve yoğun şekilde yaygınlaştığından (bu durumdan etkilenenlerin) hemen hepsi dini ahlaka ve İslami eğitime taban tabana zıt bir zihin yapısı ve yaşam tarzına sahip oluyorlar. Ahlaksızlıkta da biri diğerine son derece farklı şekilde yetişiyorlar. Bunun içindir ki kimi zaman Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak ve Tatar gibi milletlerin eski adetleri ve kötü ahlaklarını takip edebiliyorlar. Neticede kimi oyuncu, çalgıcı, meyhaneci ve sair rezil adetlerine alışabiliyorlar. Kimi de sapkınlık ve bidat taraftarlarının eliyle İslam birliğini parçalamak için Müslümanlar arasına yerleştirilmiş olan ehl-i sünnet dışı, sapkın, bidat ehli akımlara kapılıp gidiyorlar. (Söz konusu sapkın, bidat mezhep, meşreb ve akımları tespit etmede ölçü ehl-i sünnet ve'l-cemaat anlayışıdır. Herhangi bir konuda özellikle de itikad ve muhkem ameli konularda ehl-i sünnete muhalif olan herhangi bir mezhep, meşreb yahut akım sapkın ve ehl-i bidat kabul edilir. Uzak durulmalıdır.) Kimi ise İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Rum ve Roma milletlerinin çirkin ahlaklarını övünç ve iftiharla kabul ediyorlar. Dahası bu çirkin ahlakı İslam beldelerinde yaymaya gayret ediyorlar. Müslümanlara ibret olması için Avrupalı müsteşriklerden birinin son derece önemli bir sözünü nakledelim. İngiliz bir müsteşrik şöyle der: "Doğu milletlerinin ahlakı, adet ve davranışları gayet güzel, medeni ve naziktir. Ey Doğu milletleri (Müslümanlar), bu (İslam) medeniyetinizi hakir görmeyiniz, terk ve ihmal etmeyiniz. Avrupa'nın o haşin medeniyeti sizin bu güzel ve nazik medeniyetinizi ortadan kaldırma gayretindedir. Buna karşı hepiniz birlik olarak medeniyetinizi muhafaza için mücadele ediniz. Avrupa ile temasta bulunan Doğu milletleri sadece Avrupa'nın işe yarar kurallarını, güzel adetlerini almıyorlar. Mükemmel olma arzusuyla meyhanelerini, genelevlerini, oyunlarını, aşağılık kurumlarını örnek alıyorlar. İşte Hindistan, Mısır, Tunus, Cezair misal olarak ortadadır. Yoksa ilim ve fen gibi milliyet rengine boyanamayan ve bütün insanlığın maddi gelişimi için vasıtalar olan araç-gerecin hepsini olduğu gibi alabilirsiniz. Fakat dini/milli kimliğinizi ortadan kaldıracak davranışlarda bulunmayınız. Hulasa, Frenkliğe özenmeyiniz, siz her ne yaparsanız yapın bir İngiliz, bir Fransız ya da bir Alman olamazsınız. Aksi halde sadece Avrupa'yı yüzeysel şekilde taklit ederek Müslümanlıktan çıkar, karmaşık bir ruh hali içerisinde yaşar gidersiniz. İşte bu da sizin için büyük bir felakettir." Müslümanların hakikati ifade eden bu gibi sözlerden ibret alması gerekirken ne yazık ki basiretleri bağlanmış olduğu için hakikati görüp de uslanmıyorlar. Mısırlılar, Hintliler, Tunuslular, Cezairlilerin mükemmellik ve şeref elde etme iddiasıyla Avrupa'nın rezalet ve aşağılık yaşam tarzını kabul ettikleri gibi bizim Osmanlı Müslümanları da ahlaksızlıkta ve Avrupa'nın rezil adet ve aşağılık ahlakını taklit etmede birbirleriyle yarışıyorlar. (Atıf Hoca'nın ifade ettiği bu taklit yarışı günümüzde de hız kesmeden ve sınır tanımaksızın maalesef devam ediyor.) Meyhaneler, genelevler, tiyatrolar (günümüzde TV kanalları, internet siteleri) vasıtasıyla Avrupa'nın çirkin ahlakı ve rezil adetleri İslam beldelerinde az da olsa var olan dini ahlakı ve medeniyetimizi ortadan kaldırmaya çalışıyor. Makale boyunca arz ettiğim bunca (dinimize) zıt ahlak ve adetleri benimseyen milletlerin, birleşerek birbirlerini desteklemeleri şöyle dursun fırsat buldukça birbirlerini ortadan kaldırma ve helake sürüklemeleri doğaldır. ( Atıf Hoca'nın bahsettiği durum yakın tarihimizde ve günümüzde aynıyla yaşanmıştır/yaşanmaktadır. İslam ülkeleri bırakınız ittifakı birbirlerinin kuyusunu kazmaktadır maalesef.) İşte bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından ortaya konulan raşid halifeler döneminin sonuna kadar sapasağlam devam eden İslam birliği esası parçalanarak Müslümanların kuvvet ve atılganlığını yok edilmeye çalışılmaktadır. Neticede Müslümanların düşmanlarının elinde hakir ve zelil olarak kalmışlardır. Ey Müslümanlar, dünyada içinde bulunduğunuz şu rezil durumdan kurtulmak, diğer milletler gibi siz de varlığınızı aleme duyurmak ve ahirette en büyük mutluluğa kavuşabilmek isterseniz İslam ahlakına sarılınız. Dinimiz İslam'ın ortaya koymuş olduğu pek kıymetli ahlak ilkelerini tatbik ediniz. İşte o zaman aranızda tam bir birliktelik oluşur, bunun güzel bir sonucu olarak da zaruri olarak birbirinize destek ve yardımcı olup içine düştüğünüz zillet ve rezil durumdan kurtulursunuz. Yoksa uygulamaya çalıştığınız Avrupa'nın çirkin ve rezil ahlakı, cahilane tavırları ısrar edecek olursanız sonuçta daha fazla berbat hale geleceğinize şüphe yoktur.
Fatih Müderrislerinden İskilipli Muhammed Atıf
http://www.corumhakimiyet.net/cocuk-terbiyesi-4-gazi-kucuktiryaki-makale,274.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.