19 Nisan 2020 Pazar

ORUÇ NEDİR? ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?








Oruç riyânın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Peki, oruç ne demektir? Oruç ne zaman başlar, ne zaman biter? Oruç nedir, nasıl tutulur? Oruç tutmanın önemi ve faydaları nelerdir? İşte oruç hakkında bilinmesi gerekenler...

Oruç Farsça’daki Rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası savm ve sıyâmdır. Savm kelimesi Arapça’da “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır.

Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.

İMSAK NEDİR? İmsak, Arapça’da, “kendini tutmak, engellemek” anlamına gelir. Orucun temel unsuru da (rükün) bu anlamdır. İmsak vakti tabiri, dilimizde, oruç yasaklarından (yeme içme ve cinsel ilişki) uzak durma vaktinin başlangıcı anlamında kullanılır. İmsak vakti, tan yerinin ağarması (fecr-i sâdık; bk. Namaz Vakitleri bölümü) vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur; bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlaması vaktidir.

İFTAR VAKTİ NEDİR? İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur. Gündüz ve gecenin teşekkül etmediği bölgelerde oruç süresi, buralara en yakın normal bölgelere göre belirlenir.

İmsakın, ikinci fecirle başlayacağı konusunda fakihler arasında görüş birliği olmakla birlikte, kimi fakihler bu hususta, daha ihtiyatlı olduğu gerekçesiyle fecr-i sâdıkın ilk doğuş anına, kimileri ise oruç tutanlar lehine olduğu gerekçesiyle ışığın biraz uzayıp dağılmaya başladığı zamana itibar edilmesini önermişlerdir.

ORUCUN BAŞLAMA VE BİTİŞ VAKTİ Âyette orucun başlangıç ve bitiş vakti, mecazi bir anlatımla şöyle belirtilir: “...Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (siyahlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu tamamlayın...” (el-Bakara 2/187)

İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmanın bir amacı olmalı ve bu iş bilinçli olarak yapılmalıdır. Bu amaç ve bilinç, orucun Allah rızâsı için tutuluyor olmasıdır ki kısaca “niyet” tabiri ile anlatılır. Bu amaç ve bilinç olmadığı zaman, meselâ imkân bulamadığı için veya perhiz, rejim, zindelik gibi başka amaçlar için bu üç şeyden (yeme, içme, cinsel ilişki) uzak durmak oruç olarak değer kazanmaz.

ORUÇ NEDEN FARZ KILINDI? Oruç, Peygamberimizin hicretinden bir buçuk sene sonra şâban ayının onuncu günü farz kılınmış olup, İslâm’ın beş şartından biridir. Peygamberimiz bu hususu “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka Tanrı olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek; namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah'ı ziyaret etmektir (hac)” diyerek bildirmiştir. (Buhârî, “Îmân”, 34, 40; “İlim”, 25; Müslim, “Îmân”, 8)

ORUCUN FARZ KILINDIĞI BİLDİREN AYETLER Orucun farz kılındığını bildiren âyetler de şunlardır:

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. Oruç sayılı günlerdedir. İçinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (el-Bakara 2/183-184)

Oruç tutmak, diğer ibadetlere nazaran biraz daha sıkıntılı olduğu için Allah, orucun farz kılındığını bildirirken, psikolojik rahatlatma sağlayacak ve emre muhatap olan Müslümanların yüksünmesini engelleyecek bir üslûp kullanarak, oruç tutmanın önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmesi yanında, ayrıca orucu daha sıkıntılı hale getirmesi muhtemel iki durumu (hastalık ve yolculuk) oruç emrinin hemen peşinden geçerli mazeret olarak zikretmiştir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulunduğu anlaşılan namaz için kullanılmamıştır.

RİYÂNIN EN AZ KARIŞTIĞI İBADET Oruç riyânın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Peygamberimiz'den nakledildiğine göre, orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, “Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim.” (Buhârî, “Savm”, 2, 9; Müslim, “Sıyâm”, 30) buyurmuştur. Bu bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Cennetin özel olarak oruç tutanların girmesi için ayrılmış bulunan "reyyân" adlı kapısından girme hakkı (Buhârî, “Savm”, 4) bu karşılığın mukaddimesi sayılmıştır.

ORUÇ TUTMANIN FAYDALARI Oruç, nefsin isteklerinden iradî olarak uzak durma olması yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimine dönüşmektedir. İnsanın hayatta başarılı olabilmesi için irade hâkimiyeti ve güçlükler karşısında dayanabilme gücü de önemli bir role sahiptir. Nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp yüceltilmesinde oruç etkili bir yoldur. Bu orucun değişik biçimlerde de olsa hemen bütün din ve kültürlerde riyâzet ve mücâhede yolu olarak mevcut olmasını da açıklar.

Toplumsal hayatta huzursuzluklara yol açan taşkınlıklar, büyük ölçüde insanın hayvanî yönünü tatmin eden maddî zevklere düşkünlükten kaynaklanır. Maddî zevk deyince de akla, yeme içme ve cinsel ilişki gibi zevkler gelir. İşte oruç, insanı maddî zevk ve şehvetler peşinde koşturan, dolayısıyla da, Allah'ın haklarına riayet edemediği için kendisine zulmetmesine, insanların haklarına riayet edemediği için onlara zulmetmesine sebep olan nefs-i emmâreyi teskin etmenin de bir ilâcı, aşırılıkları törpülemenin bir çaresidir.

Oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarfetmeye de vesile olur. “Tok, açın halinden anlamaz.” atasözü de bunu ifade eder.

ORUÇ TUTMANIN MÜKAFATI Orucun, dinimizde önemli bir yeri olan sabır konusuyla irtibatı da burada hatırlanmalıdır. “Namaz ve sabırla yardım isteyin” (el-Bakara 2/153) ve “Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak tastamam verilir” (ez-Zümer 39/10) gibi âyetler, “Oruç sabrın yarısıdır” (Tirmizî, “Da‘avât”, 86) diyen ve orucun Allah için olup mükâfatını da kendisinin hesapsız olarak vereceğini bildiren hadislerin ortak anlamı, orucun sabır boyutunu ve bunun fazilet ve sevabının yüksekliğini anlatır.

ORUCUN FAYDALARI Bütün bunlara ilâveten orucun sağlık açısından pek çok yararları bulunduğu da uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir. Ramazan orucu zahiren bakıldığında, bir yıl boyunca çalışan vücut makinesinin dinlenmeye ve bakıma alınması gibidir. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi için iyi bir moladır.

Oruçla ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık olabilir; fakat oruç başkadır. Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben vereceğim.” (Müslim, “Sıyâm”,164; Nesaî, “Sıyâm”, 42)

Kaynak: İslam İlmihali 1, TDV Yayınları

https://www.islamveihsan.com/oruc-nedir-orucun-faydalari-nelerdir.html

ORUÇ NEDİR? ORUÇ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER

https://www.islamveihsan.com/oruc-nedir-oruc-ile-ilgili-bilinmesi-gerekenler.html

Orucun vücuda faydaları nelerdir ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?

Zayıflama: Oruç sağlıklı kilo vermeye yardımcı olmaktadır ve bu gerçek bilimsel olarak ispatlanmıştır. Oruç esnasında vücutta bulunan yağ hücreleri aracılığı ile depolanmış yağlar yakılmaya başlanır.

Depolanan yağların yakılmasıyla birlikte sağlıklı zayıflama gerçekleşir, bundan dolayı günümüzde sporcular zayıflamak için Ramazan ayları dışında bile düzenli şekilde oruç tutmaktadırlar.

İnsülin Sağlığı: Şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalar, oruç, insülin sağlığı ilişkisini ortaya koymaktadır. Oruç, oruç tutulmayan dönemlerde kanda şeker seviyesini dengelemektedir.

Araştırmalar, oruç esnasında, hücrelerin kandan daha fazla glikoz alımı noktasına uyarılar gönderdiğini ortaya koymaktadır, bu durum insülin sağlığına olumlu etki etmektedir.

Metabolizma: Oruç, metabolizmanın hızlanmasına yardımcı olmaktadır. Oruç tutmak sindirim sisteminin dinlenmesini sağlayarak, daha sağlıklı kalori yakmayı sağlar.

Sindirim sistemi sağlığı iyi olmayan kişilerde özellikle Oruç, gıdaların enerjiye dönüştürülmesi ve yağ yakımına ciddi katkıda bulunur.

Düzenli şekilde oruç tutmak, metabolizma sağlığına faydalı olduğu gibi, sağlıklı bağırsak fonksiyona katkı sağlar.

Yaşamı kısaltan en önemli faktörlerden bir tanesi metabolizmanın yavaş olmasıdır. Oruç yukarıda belirttiğimiz gibi metabolizmayı hızlandırarak uzun yaşamayı sağlar, bunun yanında sindirim sistemi sağlığına oldukça faydalıdır.

Açlığa Direnme: Oruç açılığa direnme gücünü arttırır. Bunun sağlığa faydasıyla alakası ne diyebilirsiniz. Diyetler döneminde çoğumuzun en çok zorlandığı durum yemeden duramamak, özellikle stresli dönemlerde bu durum daha can sıkıcı hal alır.

Oruç 30 gün boyunca devam ettiği için açlığa direnme gücü kazandırmaya yardımcı olur. Ramazan ayından sonra bile belirli aralıklarla oruç tutmaya bünyeyi alıştırabilirsiniz.

Oruç tutmak açlık tecrübesi kazandırarak vücutta hormonların daha sağlıklı çalışmasına katkı sağlar . Yapılan araştırmalar , obeziteden muzdarip olan kişilerin aşırı yemeye teşvik eden sinyallerin düzeltilmesine aynı şekilde oruç faydalı olabilir.

İşte bı hormonların düzenlenmesi noktasına Oruç bir reset butonu şeklinde görev icra edebilir. Oruç yardımıyla hormonlara reset atılır ve açlığa direnme sinyalleri arttırılır.

Böylece doğru çalışan hormonlar, açlığa girenci arttırarak hem metabolizmanın hızlanmasını, hem sindirim sistemi sağlığının korunmasını, hem de daha hızlı kilo vermeyi sağlayacaktır.

Yeme Alışkanlığını Geliştirir: Oruç yeme alışkanlığı bozukluğunu gidermeye yardımcı olabilir. Yeme alışkanlığı, başta sindirim sağlığı olmak üzere, genel sağlık açısından oldukça önemlidir.

Yeme alışkınlığı oruç yardımıyla düzene sokulurken, doğru beslenme kurallarının bünyeye kabul edilmesini sağlar.

Böylece aşırı yeme alışkanlığını ortadan kaldırarak, obezite ve kilo alma sorunun ortadan kalkmasını sağlar.

Zihinsel Fonksiyonları Arttırır: Bilimsel araştırmalar Orucun zihinsel fonksiyonları arttırdığını ortaya koymaktadır. Beyinde yeni kök hücrelerin oluşmasını destekleyen oruç, bu işleve yardımcı olarak kimyasalların salgılanmasını sağlar.

Bunun yanında, Oruç parkinson ve alzheimer gibi zihinsel hastalıklara karşı koruyucu rol oynamaktadır.

Bağışıklık Sistemini Geliştirir: Oruç tutmak bağışıklık sistemini geliştirir, serbest radikallerin neden olduğu hasarların giderilmesini sağlar, iltihapı azaltır ve kanser hücrelerinin yayılma hızını yavaşlatır.

Bilimsel araştırmalara, hayvanların doğada hasta olduklarında yemeyi azalttıklarını ve dinlendiklerini ortaya koymaktadır. Oruç tutma sürecinde vücut sağlığını olumsuz yönde etkileyen enfeksiyon azalır.

Oruç tutmak bağışıklık sistemini geliştirerek, bir çok hastalıktan korunmaya yardımcı olduğu gibi, bazı hastalıkları tedavisinin hızlanmasına yardımcı olmaktadır.

Kontrol Sistemini Geliştirir: Orucun sağlığa diğer faydası genel anlamda vücudu başta açlık olmak üzere fiziki olarak zor şartlara hazırlamaktır. Oruç da aynı şekilde vücudun üzerindeki kontrol sisteminin artmasına faydalıdır. Oruç fiziksel ve bilinçsel olarak vücudun zinde tutulmasına yardımcı olur.

Cildi Temizler, Akneyi Giderir: Oruç genel sağlık açısından oldukça faydalı olduğu gibi, vücudun genel temizliğine ciddi anlamda faydalıdır.

Sindirim sisteminin temizlenmesi dolaylı olarak bütün sistemin temizlenmesini sağlamaktadır. Aç kalınarak karaciğer ve böbreklerdeki toksinlerin temizlenmesini sağlayan Oruç, böylece cilt temizliğine katkıda bulunur.

Orucun Psikolojiye Faydaları

Oruç fiziki olarak sağlığa faydalı olduğu gibi, ruhen kişinin zinde kalmasına yardımcı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış bir realitedir.

Psikoloji alanında 21. Yüzyılın en önemli doktorları arasında gösterilen Dr. Otto Buchinger oruç hakkında, ‘‘ oruç tutmak, ameliyatsız, en önmeli biyolojik tedavi yöntemidir’’ demektedir. Ki, Almanya’da oruç tutmayı önererek bir çok hastayı iyileştirmiştir.

Sosyal Dayanışma: Bir kişi İmam Askari’ye sormaktadır… ‘‘ Allah Orucu neden mecbur kıldı’’ Cevap ise günümüzdeki en önemli sosyal sorununu ortadan kaldıracak niteliktedir… İmam Askari, ‘‘ Allah, zenginin, fakirin açlık hissini anlaması ve ona merhamet etmesi için emredilmiştir’’ demiştir.

Böyle bir sosyal dayanışma içerisinde yapılan oruç ibadeti insanın uhrevi boyutunun gelişmesine ve kişinin kendisinden sosyal statü veya ekonomik olarak düşük olanlara karşı şefkatli davranmalarını teşvik edecektir…

Böylece, oruç, günümüz toplumunun en büyük hastalığı olan kişilerin birbirine karşı şefkat ve merhamet duygularının artmasını sağmaktadır.

Oruç Ruhsal Şifa: İnsan fiziki ve ruhi yönü olan varlıktır. Fiziki hastalıkların tedavisi için doktorlar seferber olmaktadır, ruhi/psikolojik hastalıklar doktorların yanında asırlardır uygulanan doğal yöntemler kullanılmaktadır.

Oruç tutan kişi düşünülenin aksine ruhen ve fiziken yukarıda bilimsel olarak ispatlandığı gibi daha dinçtir.

Oruç, zor fiziki şartlara karşı vücudun direncini arttırır. Toplumlarda zengin-fakir arasında bir bağ kurarak toplumsal barışa katkıda bulunur.

Kişiyi sözünde durmaya ve sözüne vefa göstermesini sağlar. Oruç her sabah Allahla bir nevi sözleşme ve her şartta yememe içmeme anlaşması anlamı taşır. Zorluklara rağmen oruç tutularak verilen söze riayet edilir, böylece bu bir hayat kriteri haline getirilmesi hedeflenir.

İftar ruhen zirvenin yaşandığı andır, çünkü verilen söz tutulmuş ve mükafat alınmaktadır, anlaşma şartlarına uyulmuş kişisel gelişime bir artı daha eklenmiştir. Bu yüzden ruh mutludur.

Kolaylığı ve güzelliği neredeyse herkes paylaşabilir ama zorluğu herkes paylaşmak istemez. Oruç, açlığı toplumsal olarak paylaşmayı sağlayarak toplulukta müthiş bir sinerji oluşturur ve toplumun bağlarını güçlendirir.

Oruç aynı zamanda kötü, kırıcı, yıkıcı konuşmalardan, sözlerden ve fillerden de uzak durmak anlamına gelir. Diğer ruh sağlığı tedavilerinin dışında oruç kişinin bu kötü eylemlerden zihninin temizlenmesini amaçlar

Ramazan ayı boyunca insanların hem fiziksel hem de ruhsal sağlığına zararlı olan maddeler tüketen kişiler ara vererek en azından bir ay boyunca bu tür maddelerin zararından kendi sağlıklarını korurlar ve savunma sisteminin kendisini toparlamasına yardımcı olunur.

ORUÇ NEDİR? Oruç Farsça’daki Rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası savm ve sıyâmdır. Savm kelimesi Arapça’da “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır.

Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.

ORUCU BOZAN DURUMLAR NELERDİR? Orucun temel unsuru, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 386-387). Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilaçlar da aynı hükme tabidir.

Unutarak yemek içmek orucu bozmaz. Hz. Peygamber (s.a.s.),“Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir.” (Buhârî, Savm, 26) buyurmuştur.

Unutarak yiyip içen kimse, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkamalı ve orucuna devam etmelidir. Oruçlu olduğu hatırlandıktan sonra mideye bir şey inerse, oruç bozulur (Merğînânî, el-Hidâye, II, 253-254).

Ramazan orucunun bozup, kaza gerektiren şeyler:

1- Boğaza kar ve yağmur kaçması,

2- Astım spreyi kullanmak,

3- Zorla bozdurulmak,

4- Buruna sıvı ilaç koymak,

5- Burnuna kolonya çekmek, [Koklamak bozmaz.]

6- Mukimken oruca başlayıp, sefere çıkınca yiyip içmek,

7- Ud ağacının, amberle tütsülenip dumanının çekilmesi,

8- Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekmek,

9- Kulağın içine ilaç damlatmak, kulağı ilaçlı suyla yıkamak,

10- Derideki açık yaraya konan sıvı veya katı ilacın sindirim yoluna girmesi,

11- Vücuda ilaç şırınga etmek,

12- İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusmak,

13- Dişi kanayanın ağzındaki kanı yutması veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutması,

14- İmsak vaktinin bittiğini bilmeden yiyip içmek,

15- Güneş battı zannederek orucunu bozmak,

16- Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutmak,

19- Kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi yutmak,

21- Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etmek,

22- İmsak vaktinden sonra niyet edenin, gün içinde orucunu kasten bozması,

24- Dil altına konan ilacı emmek,

26- Vücuda giren ultrason veya endoskopi cihazında ilaç, merhem olması,

28- Özel olarak su buharı teneffüs etmek,

29- Burundan genze giden kanı yutmak,

31- Açlığa veya susuzluğa gerçekten dayanamayarak yiyip içmek. [Kefaret gerekip gerekmeyeceğini bilmeyen, ihtiyaten küçük bir kağıt parçasını veya çiğ pirinç tanesini susuz yutarak orucunu bozmalı. Sonra yiyip içebilir.]

35- Seferde iken kasten orucunu bozana kefaret gerekmez, sadece kaza gerekir. Çünkü seferde oruç tutmak farz değildir.

36- Kasten orucunu bozan, sonradan oruç tutmamayı mubah kılacak bir hâl başına gelse, mesela kadının hayzı başlasa yahut oruç tutamayacak kadar hastalansa yalnız kaza gerekir. Fakat orucunu bozup sefere çıksa, kefaret gerekir; çünkü sefere çıkmak semavi bir özür değildir.

37- Oruçlunun ağzına giren gözyaşı veya ter, çok olur da, tuzluluğunu ağzının her yerinde duyar ve yutarsa orucu bozulur. Yutmayıp tükürürse bozulmaz.

ORUÇLA İLGİLİ HADİSLER NELERDİR?

Oruç sözleri, oruç ile ilgili hadisler, Hz. Muhammed'in oruç sözleri, en güzel oruç hadisleri, Peygamber Efendimizin oruçla ilgili sözleri, Ramazan ayı hadisleri, hikmetli ramazan sözleri, ilmi güzel sözler ;

Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.

Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163)

“Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.” (Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168.)

“Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin’” (Buhârî, Savm 9)

oruçla ilgili hadisler

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân 28, Savm 6)

“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm 8, Edeb 51)

Sizden biriniz bir-iki gün öncesinden oruç tutarak Ramazan’ı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli günlerde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimse, o gün orucunu tutsun.” (Buhârî, Savm 5, 14; Müslim, Sıyâm 21)

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)

“Ramazan hilâlini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazan’ın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, Şâban’ı otuza tamamlayınız.” (Buhârî, Savm 11)

“Oruç tutunuz ki, (madden ve mânen) sıhhat bulasınız!” (Heysemî, 203 III, 179)

“Mü’min öldüğü zaman, namazı baş ucunda, zekâtı sağında, orucu solunda bulur.” (Bkz. Heysemî, III, 51)

Resulullah (s.a.a): “Cennet, her yıl ramazan ayının gelişiyle süslenip ziynetlenir.“

Resulullah (s.a.a): “Kim ramazan ayını oruç tutar ve haramlardan sakınırsa, Allah onun geçmiş günahlarını affeder.”

Resulullah (s.a.a): “Ramazan ayı bütün ayların, Kadir gecesi ise bütün gecelerin efendisidir.”

Resulullah (s.a.a): “Cennet dört kişinin özlemini çeker, ….biri de Ramazan ayında oruç tutandır.”

Resulullah (s.a.a): “Kim Ramazan ayını oruçlu geçirir ve haramlardan ve iftiradan sakınırsa, Allah ondan razı olur ve cenneti ona farz kılar.”

Resulullah (s.a.a): “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, başlangıcı rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulmadır.“

Resulullah ( s.a.a.): “Oruç sabrın yarısıdır.”

Resulullah (s.a.a): “Her şeyin bir kapısı vardır, ibadetin kapısı da Oruçtur.”

Resulullah (s.a.a): “Allah-u Teala buyuruyor: “İnsanoğlunun oruç hariç bütün iyi amelleri kendisi içindir; ama oruç benim içindir ve ben mükafatını vereceğim.”

Resulullah (s.a.a) (Sahabeden birine hitaben): “Oruç tut çünkü oruç gibi bir ibadet yoktur (onun yerini tutacak bir şey yoktur).”

Resulullah (s.a.a): “Üç amel Allah’ın rahmetindendir: Gece namazı kılmak, mu’min kardeşin halini sormak ve oruç tutmak.”

Resulullah (s.a.a): “Allah-u Teala melekleri oruç tutanlara dua etmekle görevlendirmiştir.”

Resulullah (s.a.a): “Oruç, cehennem ateşinden koruyan bir siperdir (kalkandır).”

Resulullah (s.a.a): “Oruç tutanın uykusu ibadet, susması tesbih, ameli kabul ve duası müstecab olur.”

Resulullah (s.a.v): “Cennetin Reyyan adlı bir kapısı vardır; o kapıdan ancak oruç tutanlar girecektir.”

Resulullah (s.a.v): “Oruç tutanın duası reddedilmez.“

Resulullah (s.a.v): “Oruç tutan kimsenin iki mutluluğu vardır; iftar vakti ve kıyamet günü.”

Resulullah (s.a.a): “Oruç tutan bir kimse, kendisine hakaret edildiği vakit “Allah’ın selamı üzerine olsun ben bugün oruçluyum” derse, Alla-u Teala buyurur: “Oruçlu kulum bana sığındı, onu cehennem ateşinden koruyup cennetime yerleştirin.”

Resulullah (s.a.a): “Bu ay Ramazan diye adlandırıldı çünkü bu ay günahları temizler.”

Resulullah (s.a.a): “Nefsimi elinde tutan Allah’a and olsun ki oruç tutan kimsenin ağzının kokusu Allah’ın yanında misk kokusundan daha iyidir.”

Resulullah (s.a.a): “Oruç tutun ki sıhhatli (sağlıklı) olasınız.”

Resulullah (s.a.a): “Ey gençler, sizden kimin gücü yeterse evlensin çünkü bu, gözün haramdan sakınmasını ve iffetin korunmasını sağlar. Kimin evlenmeye gücü yetmezse; oruç tutsun çünkü oruç, cinsel arzuları kontrol etmede çok faydalıdır.”

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Her kim ramazan ayını susarak oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten Allah’ın rızası için korursa, yüce Allah onu kendine yakın kılar, öyle ki o adam Hz. İbrahim Halilullah’a (onun makamına) erişir ve onunla birlikte olur.

“Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine ALLAH’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” [Buhari, Savm, 8.]

Ramazanda Allah'ı zikreden mağfiret olunur ve o ayda Allah'dan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez. (Ravi: Hz. Câbir (r.a.))

Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvet nazarı ile harama bakmak, yalan yere yemin etmek. (Ravi: Hz. Enes (r.a.))

Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar. (Tirmizi, Cihad 3, (1624))

Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez. (Buhari, Savm 29)

Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir. (Müslim, Müsafirin 174, (769); Ebu Davud, Salat 318, (1371); Tirmizi, Savm 83)

Zekat, müslümanlığın köprüsüdür. (Ebud Derda (r.a.))

Resulullah (sav)'a: " Kadir gecesi (Ramazan'ın neresinde?) diye sorulmuştu. O da, Ramazanın tamamında." diye cevap verdi. [Ebu Davud]

Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. (Müslim, Sıyam 2, (1079))

“Allahım Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle bizi Ramazana ulaştır.” (Taberani, el Mu’cemul Evsat, IV, 189.)

“Mübarek Ramazan Ayı size geldi. Yüce Allah’ta bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema(cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.” (Nesai, Sıyam,5)

“Kim inanarak ve sevabını Allahtan umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları affolunur.” (Buhari, İman, 28)

“Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile Cuma, bir sonraki cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan’a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir.” (Müslim, Taharet, 16)

“Oruç sabrın yarısıdır.” (İbn Mace, Sıyam,44)

"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.'' (Tirmizi, Savm, 82)

Efendimiz(sav) “Ey Allah’ım senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım.” Derdi.

“Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey) sahur yemeğidir.” (Müslim, Sıyam, 46)

“Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhari, Savm, 8)

“Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkarsa, iki defa, ‘ben oruçluyum’ desin.” (Buhari, Savm, 2)

Ey iman edenler! oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Bakara( 2) 183



""Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden her kim bu ayda bulunursa oruç tutsun" Bakara, 2/185

7 Nisan 2020 Salı

korona virüs değil grip








6 nisan 2020 Türkiye genelinde toplam coronavirüs vaka, test, ölen ve iyileşen hasta sayıları belli oldu. Buna göre Türkiye'de toplam 202.845 test yapıldı. Toplam vaka sayısı ise 30.217 olurken, hayatını kaybeden kişi sayısı ise toplam 649 oldu. Bugüne kadar iyileşenlerin sayısı da 1.326.

corono grip türüdür tüm dünya bu algıya teslim oldu bu gerçek bir virüs olsa idi ölüm oranı %90 lar da olması gerekirdi ölüm oranı yaklaşık % 5

ölenlerin %90’dan fazlası yaşlı ve ağır hasta ilacı olmayan bir hastalığın kendi kendine iyileşmesi nasıl mümkün bu hastalık salgın kapsamına girmiyor

belirti görenler önce grip tedavisini evde uygulasın (nane limon en iyi grip ilacıdır) mecbur kalmadıkça hastaneye gitmeyin grip hastalarına korona teşhisi konuluyor ve kolay olan iyileşme süreci korku ve panik ile uzuyor ve hatta imkansız hale gelebiliyor iyileşme sürecinde ilaçtan daha önemli olan hastanın iyileşeceğine inanmasıdır

“İbn-i Sînâ bir deney yapar; İki kuzuyu iki ayrı kafese koyar.

Kuzular aynı yaşta, aynı kiloda, aynı cinstir ve aynı yemlerle beslenir. Tüm şartlar eşittir… Ancak, yan kafeste de bir Kurt vardır ve kurdu sadece kuzulardan biri görebilmektedir.

Aylar sonra kurdu gören kuzu huzursuz, zayıf ve çelimsiz olduğundan ölür. Kurt kuzuya hiç bir şey yapmamasına rağmen, kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür.

Kurdu görmeyen diğer kuzu ise oldukça huzurlu olduğundan besili ve kiloludur.

Bu deneyde İbn-i Sînâ, zihinsel etkinin, sağlık ve bünye üzerindeki olumlu ve olumsuz etkisini deneylemiştir. Gereksiz korku, endişe, kaygı, stresin, insan bünyesine verdiği zararı hiç bir şey veremez. Bu salgın günlerinde en çok uzak durmamız gereken şeydir… Korku, Endişe, Kaygı, Stres, Panik. Kendiniz ve çevrenizin sağlığı için...” Alıntıdır…

Şimdi tüm bu yaygaraya bir bakın. Bunların hepsi 103 yaşında bir kadının dahi hemen iyileştiği bir virüs için olabilir mi? Sizi kandırmalarına izin vermeyin artık. 103 yaşında kadın 6 günde iyileşmiş. Normal grip bile 2 hafta sürer. Burak Turna

https://twitter.com/burak_turna/status/1239274536379518979

https://www.dailymail.co.uk/news/article-8099379/Chinese-grandmother-103-recovers-coronavirus-six-day-treatment.html

alkol corono'dan daha fazla can alıyor, alkol yasaklansın

sigara corono'dan daha fazla can alıyor, sigara yasaklansın

faiz corono'dan daha fazla can alıyor, faiz yasaklansın

zina(aids hiv) corono'dan daha fazla can alıyor, zina yasaklansın

BM: 2018'de 770 bin kişi AIDS'ten hayatını kaybetti aids daha ölümcül olduğu halde ve aids’nin birinci sebebi zina olduğu bilindiği halde neden zina yasaklanmaz!

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya genelinde her yıl 5 milyon civarında grip vakası ortaya çıkıyor ve bundan kaynaklı ölümlerin sayısı 650 bini buluyorken, koronovirüs konusunda neden bu kadar panik yaşanıyor?!

“dünyada bir ayda normal gripten ölen insan sayısı dünyada 4 ayda koronadan ölenin 2 katı. Daha aşı yok, tedavi için ilaç yok. 275.000 virüs taşıyandan 88.261 ı, yani üçte biri şifa bulmuş, panik devam ediyor. … mesele korona değil anlayın artık” 18 mart 2020

2019 Kasım ayından, yani Korona’yla tanıştığımız günden 18 Ocak 2020 tarihine kadar Amerika’da 15 milyon kişi İnfluenza (grip) olmuş Bu rapora göre bu hastaların 8 bin 200’ü ölmüş! Bu sayı şu an tüm dünyada koronavirüsten ölen kişi sayısından daha fazla

Biyolojik savaş mı, psikolojik savaş mı?

Ben hesap mı bilmiyorum, biri beni mi işletiyor!. Bir biyolojik savaş mı yaşıyoruz ya da psikolojik bir savaş mı sözkonusu. Basında yer alan açıklamalar önümde: 9.3.2020 tarihi itibarıyla Dünyada Korona’dan ölen kişi sayısı 3.825 kişi. Şimdi sıkı durun! ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi’nin son yayınladığı rapora göre koronavirüsten çok İnfluenza’dan kaynaklı ölümlerdeki artış dikkati çekiyor. 2019 Kasım ayından, yani Korona’yla tanıştığımız günden 18 Ocak 2020 tarihine kadar Amerika’da 15 milyon kişi İnfluenza (grip) olmuş. Bu rapora göre bu hastaların 8 bin 200’ü ölmüş!. Bu sayı şu an tüm dünyada koronavirüsten ölen kişi sayısından daha fazla. Arkadaşlar, sadece ABD’de, dünyada Korona’dan ölen insan sayısının yaklaşık 3 katı insan ölmüş, kimse bundan söz etmiyor, panik yok!

Tekrar aynı soruyu sorayım: Bir biyolojik savaş mı yaşıyoruz ya da psikolojik bir savaş mı sözkonusu!

ABD’nin nüfusu 327.2 milyon (2018), yüzölçümü 9.834.000 km2, Çin’in nüfusu 1.386 milyar (2017) yüzölçümü 9.597.000 km2. Yani ABD toprağı Çin’den fazla, ama Çin’in nüfusu ABD’nin nüfusunun 4 katından fazla. Yani, nüfusa oranladığınızda ABD’den gripten ölen insan sayısını sadece Çin’e oranlasanız, ABD’nin can kaybı dünyadaki can kaybından en az 10 kat daha fazla. Bu arada Rusya’nın yüzölçümü 17.1 milyon km2, Hindistan 3.287 milyon km2! Ne kadar adil bir dünya değil mi!.

Dünya gelirinin yaklaşık yarısı ABD’ye, ihtiyar kıtanın toprağının yarısı Rusya’ya, dünya nüfusunun dörtte biri Çin’e!.. Bu gerçek değişip yerine adalet ikame edilmeden savaş, terör ve darbeler bitmez. Birilerinin bu düzeni sürdürmek için savaş, terör, darbelere ihtiyacı var.

Çin’den gelen haberlere göre Haziran’a kadar yayılma devam edecekmiş. Mayıs’ta derler mutasyona uğradı, bu yeni salgın yeni bir tip Korona, haydaa, geri baştan al..

Önce, gerçek ne? Bu yalanlar artık eskiyince yeni yalanlarla kandırılmayalım. Bu biyolojik savaş mı, dünya başka bir komplo ile mi karşı karşıya, yoksa psikolojik bir savaş mı sözkonusu! İlk cevaplanması gereken soru bu!

Bu arada Avrupa’da son durum şöyle, Salı sabahı itibarı ile iki haftayı aşkın sürede 463 ölümün kaydedildiği İtalya’nın ardından Fransa’da ölü sayısı 25’e çıktı, İspanya’da 30, İngiltere’de 5, Almanya’da 2 kişi hayatını kaybetti.

Türkiye süreci iyi yönetti. Paniğe sebeb olmadı. Kötü senaryoya ilişkin birtakım ciddi hazırlık çalışmaları yapıldı. Sonunda inşallah götürüp bizi batıdan ithal aşıya mahkûm etmezler.

Bir de bu virüslere karşı en etkili korunma yolu Kenevir’deki THC ve CBD. Hangi akıl ise bu iki maddeyi de yasaklıyor. Biz bunun kavgasını Alkoloid fabrikasını kurarken ABD’ye karşı verdik. Şimdi geldik, aynı lobi Kenevir’de karşımıza çıkıyor.

Yarın Türkiye’de de ölümler başlarsa, ben diyeceğim ki; siz ölmeye devam edin, çünkü yaşamanız için mevzuat müsaid değil. Bu uygulamada “kamu yararı” yok, “kamu zararı” var!. Bu uygulama devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet esasları ile çelişir.

Bakın, önümde 2020 yılı ilk iki ayı ölüm istatistikleri var. Korona’dan ölen 2360. Grib’ten ölen 69602. Sıtmadan ölen 140.548, İntihar eden 153.696. Trafik kazalarındaki ölüm sayısı 193.479, HIV-AIDS 240.950, Alkol’den ölen 240.950, Sigara’dan ölen 716.498, Kanser’den ölen 1.177.141!

TÜİK verilerine göre ülkemizde Ölümle sonuçlanan intihar sayısı 2017 yılında 3 bin 168 iken 2018 yılında 3 bin 161 kişi oldu. İntihar edenlerin yüzde 75,6’sını erkekler, yüzde 24,4’ünü ise kadınlar oluşturdu.

BBC’nin haberine göre, kalp ve damar hastalıkları en büyük ölüm nedeni olarak görülüyor. Yüzde 32,3 ile toplam ölümlerin üçte biri bundan kaynaklanıyor. İkinci sırada ise kanser geliyor. Kanserden ölümler yüzde 16,3 ile toplamın altıda birini oluşturuyor. Diyabet, solunum yolları hastalıkları ve demans (bunama) diğer bulaşıcı olmayan hastalıklara bağlı ölüm nedenleri arasında yer alıyor. En şaşırtıcı verilerden biri de hâlâ çok sayıda insanın önlenebilir hastalıklardan ölmesi. 2017’de 1,6 milyon kişinin ölümü ishale yol açan hastalıklardan oldu. İshal ölüm nedenleri arasında hâlâ ilk 10’da bulunuyor. Bazı ülkelerde ise ilk sırada geliyor.

Bu rakamlar ışığında konuya baktığımızda yerine oturmayan taşlar var. Gerçek bize açıklananlardan ibaret değil. Bir biyolojik savaşla mı, ya da psikolojik bir savaşla mı karşıyayız bu çok açık ve net değil. Eğer bir biyolojik savaşla karşı karşıyaysak tedbirimizi ona göre almamız gerekiyor.

Eğer bu bir nüfus kontrol politikasının ürünü ise, o zaman bundan sonraki adımı görmemiz ve tedbirimizi ona karşı almamız gerek.

Bana bu konu çok sıradan, basit bir iş gibi gözükmüyor. Burada çok önemli olan bir diğer husus, bu mikrobun mutasyona uğrayıp uğramadığı ile ilgili.

Bu felaket artık sadece Çin’i ilgilendirmiyor. İran, İtalya, Fransa, belki yarın İngiltere, Almanya, Rusya, İsrail’i de vuracak. İsrail’de Kabbalist kahinler, biyolojik silahla muhtemel bir saldırıya karşı daha önce uyarıda bulunmuşlardı. Ve Avrupa’daki gelişmeler karşısında hemen kapıları kapattılar.

Göreceksiniz bu işin sadece insan sağlığı ile ilgili sonuçları olmayacak, ekonomik, sosyal, siyasal sonuçları olacak.

Bu eğer bir biyolojik savaşsa, karşı tarafın buna cevabı ne olacak, onu da görmemiz gerek. Bu durumda dünya daha da güvensiz bir hale gelebilir.. Teröristler biyolojik saldırılarda bulunurlarsa ne olacak? Salgın durdurulsa bile bu işten zarar gören ülkelerin ekonomilerini hemen toparlamaları kolay olmayacak.

Yarın dünyanın bir başka yerinde benzer, yeni bir salgın olursa ne olacak. Bu konuda da Dünya Sağlık Örgütü’nün bir hazırlığı olmalı. Bu iş global sağlık ve ilaç sektörünün insafına bırakılamaz.

Gelişmeleri yakından takip etmeliyiz. Panik olmamalı. Söylentiler konusunda dikkatli olunmalı. İstanbul için de herhalde Korona virüsü ile ilgili ayrı bir acil eylem planı vardır. İnşallah bu musibet de hafif hasarla geçiştirilir de, depreme hazırlık konusu yeniden öncelikli gündem olur. Çünkü o konuda yapacak daha çook iş var. Selâm ve dua ile.

http://www.haber7.com/yazarlar/abdurrahman-dilipak/2951805-biyolojik-savas-mi-psikolojik-savas-mi/?detay=1

“KORONA: SON DURUM Başta söylediğimiz gibi yeni kuş ve domuz gripleri balonun bir başka sürümü ile karşı karşıyayız Aslında ölümcül bir virüs değil (grip) ve muhtemelen toplumun yarıdan fazlasına bulaştı ve hepsi atlattı Bu virüsün sahipleri KORKU TERBİYESİ yapıyor” Kemal Özer

corono gribine karşı alınacak tedbirler; boğaz ağrısı; sirke+tuz+karabiber gargara yap

nezle, öksürük; nane+limon+çörek otu kaynat bal ekle ılık iç

ateş; kekik kaynat bal ekle ılık iç duş al bol su iç

takviye; incir ceviz

manevi tedbir; ya Şafi hiçbir hastalık bırakmayan şifa ver

corono bir grip türüdür ilk aşamada müdahale edilirse sumak işe yarayabilir !!! hasta olmayanların bile bir bardak sumak çayı içmelerini tavsiye ederim şifa veren Allah'tır ilacın illa kapsül içinde olması gerekmiyor! Sumağın Faydaları

Korona'nın şifası sumak ta mı? MODERN TIBBA GÖRE SUMAĞIN FAYDALARI

“Son söyleyeceğim sözü baştan söyleyeyim, bu dönemde sumağın bol bol (abartılmadan) tüketilmesi konusunda ben ikna oldum." Prof. Dr. Ali Kutlu

Anavatanı Anadolu olan ve hemen her yerde yetişebilen sumak, bünyesindeki tanen maddesi sebebiyle en iyi mikrop öldürücüdür. Diğer adı ‘rhus’ olan sumak, yeşile çalan çiçekleri ve kırmızı meyveleri olan bir ağaçtır. Kebap, lahmacun, piyaz, soğan salatası, kelle-paça ve diğer çorbaların vazgeçilmezi ekşi bir baharattır.

Yaprakları yazın toplanır, kurutup dövülerek ufalanır. Soğana eklendiğinde kokuyu giderir yahut azaltır.

SUMAK SUYU NASIL YAPILIR

Bir miktar temiz suyu tencereye koyun, bir tutam sumak ekleyip, kaynatın ve süzün.

KADİM TIBBA GÖRE SUMAĞIN FAYDALARI

Virüs, bakteri ve mantarları öldürür

Ateşi düşürür.

Suyu ile gargara yapılırsa ağız ve boğaz iltihaplarını giderir.

Ağız yaraları ve dudak uçuklarını hızlı iyileştirir.

Marifetname’ye göre ise şişleri ve urları giderir, diş ağrılarını keser, mideyi düzeltir, iştahı açar, saçı siyahlaştırır.

MODERN TIBBA GÖRE SUMAĞIN FAYDALARI

Elektronik tıp kütüphanesi olarak bilinen ‘pubmed’deki modern tıp literatürü antiviral başlığında incelendiğinde rhus (sumak)la ilgili 20’den fazla dikkat çekici çalışma göze çarpar. Yayınlar genellikle doğulu bilim adamlarınca yapılmış.

“Geleneksel ve bütünleyici tıbba maalesef ön yargıyla yaklaşan biriyim. Fakat bahsedeceğim çalışmalar sonucu sumağın antiviral özelliklerini de görmezden gelemiyorum” diyen Prof. Dr. Ali Kutlu, sosyal medya hesabından “sumağın antiviral etkinliğine yönelik dikkate değer yayınları sizlerle paylaşacağım” diye yazıp şunları eklemiş: “Son söyleyeceğim sözü baştan söyleyeyim, bu dönemde sumağın bol bol (abartılmadan) tüketilmesi konusunda ben ikna oldum.

Rhus Chinensis, Çin sumağı olarak geçiyor. Melaphis Chinensisi denen bir çeşit yaprak biti bu bitkiden gallotannins içeren bitki atığı (safrası) oluşturur. Bu geleneksel Çin tıbbında, öksürük, ishal, gece terlemesi ve dizanteri tedavisinde kullanılıyormuş.

Biz, bitkinin virüsler üzerine etkilerine kilitlendik, diğer sağlık alanlarına yönelik kullanımlarına girmeyeceğiz. Genel olarak sumak tabir edilen bitkinin 250 alt tipi mevcut. Bitkinin safrası, yaprakları, kökleri, meyvesi geleneksel Çin tıbbında farklı amaçlarla asırlardır kullanılıyor.

Anadolu sahip olduğu coğrafi konum nedeniyle, birçok bitki türünde olduğu gibi sumak bitkisinin de (Rhus coriaria L.) gen merkezi konumuna sahip. Sumak, Türkiye’de baharat ve tıbbî bitki olarak yaygın olarak kullanılmakta.

Şimdi gelelim Pubmed üzerinden bu bitkinin çok sayıda virüse karşı antiviral etkinliğiyle alakalı yapılmış laboratuvar şartlarında deney çalışmalarına… Çoğunuzun konuya uzak olduğunu düşünerek sonda söyleyeceğim özet cümleyi ilk başta söyleyeyim. Bitkinin farklı parçalarından hazırlanan ürünler, ilerde potansiyel ilaç olabilecek kadar etkili (virüsün hücreye girişi, hücrede üremesi ve hücreye verdiği zararların önlenmesi) antiviral etkinliğe sahip gibi görünüyor.

Modern tıbbın bir çıkmazı da konuyla ilgili olumsuz görüş bildiren çalışmaları genel olarak yayınlamaya değer bulmayıp, yayın haline getirilememesidir. Sonuç olarak, bu dönemde sağlıklı beslenmenin ve virüslere karşı vücut savunmasını arttırmanın bir parçası olarak sumağı şiddetle öneriyorum.

Zaten şu anda hayatımıza giren birçok ilaç, kökenini doğadaki bitkilerden almaktadır. Nitekim FDA 2006 yılında HPV tedavisinde ilk defa olarak sinatakeşin isimli bitkisel bir ilaca onay vermiştir.

Konuya geri dönersek, paylaşacağım ilk yayın, SARS salgınından 2 yıl sonra yapılmış. Taiwan ve Singapur’da olduğu gibi (küçük çapta salgınlar) SARS Cov virüs salgınlarının her zaman olabileceğine dair bir uyarıda bulunuyor. SARS Cov virüsün erken safhada hücre içine girişine engel olabilecek potansiyel mikro moleküller araştırılmış.

Zaten bunu yapan ilaçlar farklı virüsler için geliştirilmiş (HIV enfuvırtide ) ve herpes simplex virus, için FGF4 signal peptide ve r>-docosanol geliştirme aşamasında denmiş) SARS-CoV S2 protein bağlayan yüksek afinitelı moleküller üzerinde çalışılmış. Bunun için deneysel olarak HIV-luc/SARS pseudotyped virus geliştirmişler. Quercetin’in HIV-luc/SARS hücreye girişini engellediği ve antiviral etkinliğinin olduğu gösterilmiş.

Dikkat çeken TGG maddesi Galla chinensis (Çin sumağı meyvesi) içinde bulunabilen bir ekstraktit ve mükemmel bir potansiyel antiviral ilaç olduğu vurgulanıyor… (Yayın Small Molecules Blocking tho Entry of Sovoro Acuto Respiratory Syndrome Coronavirus into Host Cells (JOURNAL OF VIROLOGY (2018 imp Faktör 4,32)

Gelelim bu yayınlar içinde en dikkat çekici olan oldukça itibarlı bir dergiye…

2018 yılında yapılan deneysel bir çalışmada (Viruses dergisi (Imp Faktör 3,8 Inhibition of Rabies Virus by 1,2,3,4,6-Penta-O-galloyl-p-d-Glucoso (PGG) Involves mTOR-Depondent Autophagy) Rhus chinensis içeriğinde bulunan 1.2.3.4.6-penta-0*galk>yl–D-glucose (PGG) maddesinin geniş spektrumlu antiviral etkisinin olduğu kuduz virüsüyle enfekte edilen farelerde virüs titresini 50 kat. viral mRNA expressyonunu (90%’a kadar) protein sekresyonunu inhibe ettiği bulunmuş.

Sadece virüsün hücre içine girişini değil, mTOR-dependent autophagy signaling pathway aktivasyonuyla virüs hücre ölümü oluşturmasını baskılıyor.

İlginç bir çalışmada ise HSV 1 ve 2 (halk arasında dudak ve genital uçuk virüsü) hücre kültürlerinde kokulu sumak ekstraktları kullanılmış. Hücrelere virüs enjekte edilmeden 1 saat önce kokulu sumak ekstraktları uygulanmasıyla maksimum etki görülmüş ve plak formasyonu %99 üzerinde azalmış. HSV 1’in enfeksiyon oluşturma gücü yüzde 50 azalmış. HSV 2 de bu etki daha düşükmüş. Enfekte edilen hücreler uygulandığında ise belirgin antiviral etki gözlenmemiş.

Bu bulgulara göre bitki ekstresi sadece viral zarf ile değil, aynı zamanda herpes simpleks virüslerinin konakçı hücrelere absorbe olma ve bu hücrelere nüfuz etme kabiliyetini bozan konakçı hücrelerinin yüzeyi ile etkileşime girdiği görülmektedir (Antiviral activity of Rhus aromatica (fragrant sumac) extract against two types of herpes simplex viruses in cell culture. Pharmazie. 2009 Aug;64(8):538-41)”

BİLİMİN GELDİĞİ NOKTA 1000 YIL EVVELDEN BİLİNİYORDU

Hocanın yazdıkları bunlar. Netice itibariyle beş asır hatta bin yıl evvel neşredilen kitaplarda yer alan bilgiler bugün akademik dergilerde buluş/keşif diye çıkıyor. Batılılar ve içimizdeki Batılılaşmışlar, kadim bilgiye sırtını döne dursun, Doğulu bilimciler henüz yeterli olmasa da hikmetin izini sürüyor. Sumağın, mikropların ve özellikle de korona virüsünün tedavisi için bir ilaç olduğu gerçeği, zahirde kara gözüken günlerde üstelik bir modern tıpçı tarafından paylaşılıyor.

Bu paylaşım, modern tıbbın çaresizliğinin kabulü olmanın yanı sıra, gerçeğin hiçbir zaman balçıkla sıvanamayacağını da göstermekte. O halde koronavirüsüne yakalananlar ve diğer hastalar, sumağı gönül rahatlığı le kullanmalı. Kim bilir, belki hastanelerde de bu gerçeği görmek gecikmez. Şifa niyazı ile…

http://www.gercekhayat.com.tr/hayat/koronanin-sifasi-sumakta-mi/?fbclid=IwAR3CximKc0vfH---Hw8M1LVd8IPMr_ewgnKmDYW0gGUQy5NPaZ18CeIgVFg

(İbrahim,"hastalığıma ancak O şifa verir" dedi.) [Şuara suresi 80]

Peygamberimiz (Salat ve Selam Olsun) şöyle buyurdu: "Dikkat edin! Size hem hastalığınızı hem de ilacını bildiriyorum: Hastalığınız günahlardır. İlacı ise tevbe etmektir." Ramuz el Hadis no: 2006

mağazalarda, fabrikalarda, avmde, bankalarda, borsada, otobüste, çarşıda v.b. yerlerde camideki yakınlıktan daha fazla yakınlık olabiliyor

bu şekilde camiyi kapatmak doğru değil, çözümde değil

eğer ciddi sorun olsa idi sokağa çıkma yasağı gelirdi şu anda cami kapatmak doğru değil

Allah'a inanıyorsanız! tevbesiz tedbirin bir işe yaramayacağını anlamalısınız bu belaların manevi sebebi; azgınlıktır, zulümdür, kul hakkıdır, günahlardır

seküler tedbirlerle corona'dan kaçarsanız, Allah size baş edemeyeceğiniz daha büyük belalar verir tek yol islam tek yol tevbe

cuma'yı yasaklamadan önce bu belaların manevi sebeplerini yasaklayın ki Allah şifa versin

önce barları, bira fabrikalarını, bankaları, avmleri, statları kapatın

ülkeyi şeriatla yönetin

yine bulaşıcı hastalıklar bitmiyorsa

bu kıyametin yaklaştığının belgesidir



tedbir işe yaramaz

4 Nisan 2020 Cumartesi

SALAVAT NEDİR Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Rasûlü!










SALAT Ü SELAM NEDİR? PEYGAMBERİMİZE SELAM NASIL VERİLİR? Salat ü selam Peygamber Efendimizin adı anıldığında söylenen dua mahiyetindeki söz demektir. Peygamber Efendimize birçok şekilde salat ü selam getirilebilir.

En kısa şekli ile selam: "Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasulallah" Anlamı: "Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Rasûlü!"

SALAT Ü SELAM İLE İLGİLİ AYET Âyet-i kerimede buyrulur: “Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler, siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)

PEYGAMBERİMİZE SELAM NASIL VERİLİR? Peygamber Efendimize aşağıdaki örneklerde olduğu şekilde selam verilebilir. Okunuşları:

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasulallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habiballah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Halilallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Nebiyyallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Safiyyallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Hayra halqıllah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Nura arşillah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Emîne vahyillah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men zeyyenehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men şerrefehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men kerremehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men azzemehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men allemehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Seyyidel mürselîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ İmâmel mütteqîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Hâtemennebiyyîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rahmeten lilâlemîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Şefîal müznibîn

Anlamları:

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Rasûlü!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Habîbi (sevgilisi)!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Halîli (dostu)!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Nebîsi!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın seçkin kulu!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın mahlûkâtının en hayırlısı!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın Arş’ının nûru!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın vahyinin emîni!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın kendisini zînetlendirdiği/süslediği zât!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın şereflendirdiği zât!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın keremli kıldığı zât!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın yücelttiği zât!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey Allah’ın öğrettiği zât!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey peygamberlerin efendisi!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey müttakîlerin imâmı!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey nebîlerin mührü ve sonuncusu!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey âlemlere rahmet olarak gönderilen!

Salât ve selâm Sen’in üzerine olsun, Ey günahkârların şefaatçisi!

SALAT Ü SELAM İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER Salat nedir, ne anlama gelir? Selam nedir, ne anlama gelir? Salat ü selam nedir, neden ve nasıl getirilir? Salat ü selam getirmenin fazileti, önemi ve faydaları nelerdir? Salat ü selam Peygamberimize ulaşır mı? İşte salat ü selam ile ilgili önemli bilgiler… Salât ü selâm ile ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...

1- Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Reûlullah şöyle buyurmuştur: “Bir kimse bana selâm gönderdiği zaman, onun selâmını almam için Allah Teâlâ ruhumu iâde eder.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96/2041. Ayrıca bkz. Ahmed, II, 527)

2- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kim bana bir defa salât ederse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.” (Tirmizî, Vitir, 21/485. Ayrıca bkz. Müslim, Salât, 70; Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1530; Nesâî, Ezân, 37/676; Sehv, 55/1294)

3- Abdullah bin Mesut Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet günü insanların bana en yakın olanı, bana en çok salât ü selâm getirenidir.” (Tirmizî, Vitir, 21/484)

4- Hz. Ali’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Asıl cimri olan kimse, yanında ismim zikredildiği hâlde bana salât ü selâm getirmeyen kişidir.” (Tirmizî, Deavât, 100/3546. Ayrıca bkz. Ahmed, I, 201)

5- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Yanında ismim zikredildiği hâlde bana salât ü selâm getirmeyen kimse perişan olsun! Ramazân-ı Şerif’e girip de mağfiret edilmeden çıkan kimse perişan olsun! Anne ve babası yaşlılık günlerini yanında geçirip de (onları memnûn ederek) cennete giremeyen kimse perişan olsun!” (Tirmizî, Deavât, 100/3545)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI Allah’ın Habîbi Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.v) Efendimiz’e ümmet olma şerefine nâil olanların, bu nimetin şükrünü edâ edebilmeleri mümkün değildir. Çünkü Resûlullah, Allah’ın en çok sevdiği ve Peygamberlerin en üstünü olan pek yüce bir Nebiyy-i Muhterem’dir. Cenâb-ı Hak, kendisini seven kullarına, bu muhabbetin bir tezâhürü olarak Resûlullah’a tâbî olmalarını emretmiştir. Böyle yaptıkları takdirde, kendisinin de onları seveceğini ve işledikleri günahları affedeceğini müjdelemiştir. (Âl-i İmrân 3/31)

PEYGAMBERİMİZLE İLGİLİ AYETLER Allah Teâlâ Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’i, mahlûkâtından hiç kimseyi tezkiye etmediği kadar tezkiye etmiştir: - Aklını tezkiye etmiş, “Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı” buyurmuştur. (Necm 53/2)

- Sıdkını, doğruluğunu tezkiye etmiş, “O, arzusuna göre de konuşmaz” buyurmuştur. (Necm 53/3)

- Muallimini tezkiye etmiş, “Ona güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) tâlim etti” buyurmuştur. (Necm 53/5)

- Kalbini tezkiye etmiş, “(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı” buyurmuştur. (Necm 53/11)

- Bakışını tezkiye etmiş, “Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı” buyurmuştur. (Necm 53/17)

- Sadrını tezkiye etmiş, “Biz senin sadrını açıp genişletmedik mi?” buyurmuştur. (İnşirâh 94/1)

- Sırtını tezkiye etmiş, “Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?” buyurmuştur. (İnşirâh 94/2)

- Zikrini, şânını tezkiye etmiş, “Senin şânını ve şerefini yüceltmedik mi?” buyurmuştur. (İnşirâh 94/4)

- Hilmini, merhametini tezkiye etmiş, “Mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir” buyurmuştur. (Tevbe 9/128)

- O’nun bütünüyle her şeyini tezkiye etmiş, “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin!” buyurmuştur. (Kalem 68/4)

Efendimiz bulunduğu yere şeref bahşeder. Nitekim Beled Sûresi’nin başında şöyle buyrulur: “Yemîn ederim bu beldeye ki sen bu beldenin sâkinisin!” (el-Beled 90/1-2) (Kâdî Iyâz, Şifâ, I, 108)

PEYGAMBERİMİZ ÜZERİNE YEMİN EDİLEN AYETLER Cenâb-ı Hak, Resûlullah Efendimiz’in;

- Ömrüne (Hıcr 15/72),

- Asrına (Asr 103/1),

- Beldesine (Beled 90/1-2) ve

- Nübüvvetine (Yâ-sîn 36/1-4) kasem etmiştir.

EN KIYMETLİ İNSAN İbn-i Abbâs (r.a.) şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, Kendi katında Muhammed’den (s.a.v) daha kıymetli bir insan yaratmamıştır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ın, ondan başka birinin hayatına yemin ettiğini işitmedim.” (Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, s. 63, nr. 21; Kâdî Iyâz, Şifâ, I, 105)

ALLAH’IN PEYGAMBERİMİZE İKRAM VE İHSANLARI Cenâb-ı Hak, Resûlullah Efendimiz’le alâkası olan her şeyi tekrîm etmiş, şereflendirmiş ve değerli kılmıştır: - O’nun nesebini en hayırlı nesep kılmıştır.

- Ehl-i Beyt’inden bütün pislikleri giderip onları tertemiz eylemiş ve Efendimiz ile birlikte onlara da salavât getirilmesini vacip kılmıştır.

- Akrabalarına sevgi gösterilmesini istemiştir. (Şûrâ 42/23)

- Kavmini ve aşîretini şereflendirmiştir. (Zuhruf 43/44)

- Hanımlarını mü’minlerin anneleri kılmıştır.

- Kızı Hz. Fâtıma’yı Cennet kadınlarının veya âlemdeki bütün kadınların hanımefendisi eylemiştir.

- Hanımı Hz. Hatice’yi Cennet’te muhteşem bir köşk ile müjdelemiştir.

- Torunları Hz. Hasan ile Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendileri eylemiştir.

- Amcası Hz. Hamza’yı, Şehitlerin Efendisi kılmıştır.

- Ashâb-ı Kirâm’ını takvâ ehli kılmış ve onları bütün insanlardan seçerek O’na sahâbe yapmıştır.

- Yaşadığı asrı, Âdemoğullarının en hayırlı asrı, Asr-ı Saâdet eylemiştir.

- Kıble’sini insanlar için yapılan ilk mabede doğru yapmıştır.

- Kitâb’ını korumayı kendi üzerine almıştır.

- Beldesini harem kılmıştır.

- Medîne’sini de harem kılmıştır.

- Mescid’inde kılınan namazı 1000 namazdan daha faziletli kılmış, ibadet için kendisine yolculuk yapılabilecek mescidler arasına katmıştır.

- Minber’ini Cennet’te Havz’ının üzerinde eylemiştir.

- Evi ile Minber’i arasını Cennet bahçelerinden bir bahçe kılmıştır.

- Uhud’u Cennet dağlarından biri yapmıştır.

- Ümmetini merkez ve en hayırlı ümmet kılmış, diğer ümmetlere şâhit yapmıştır.

- Efendimizin yanında bulunan şeytana bile ikrâm etmiş ve ona İslâm’a girmeyi nasip etmiştir. O da o günden sonra Resûlullah Efendimiz’e hayırdan başka bir şey emretmemiştir.

Cenâb-ı Hak O’na bütün bunları ve daha fazlasını ikrâm ve ihsân ettiyse, O’nu çok seviyor demektir. O hâlde biz de O’nun kıymetini takdir etmeye, O’na ihtirâm göstermeye, O’nu yüceltmeye ve sevmeye koşmalıyız.[1]

Sallallâhu aleyhi ve selleme teslîmâ Cenâb-ı Hakk’ın Resûlullah Efendimiz’e muhabbetini gösteren âyetlerden biri de şudur: “Şüp­he­siz ki Al­lah ve me­lek­le­ri, Nebiyy-i Ekrem’e çok­ça sa­lât eder­ler. Ey mü’­min­ler, siz de ona sa­la­vât ge­ti­rin ve tam bir tes­lî­mi­yet­le se­lâm ve­rin!” (Ah­zâb 33/56)

İşte bu âyette Yüce Rabbimiz, Resûlullah Efendimiz’e olan muhabbet, ikrâm ve ihsanını gösterdikten sonra bize de ona salavât getirmemizi, tam bir itaatle selâm vermemizi ve emirlerine teslîm olmamızı emretmektedir.

SALAT NEDİR, NE ANLAMA GELİR? Salât; istiğfâr, mağfiret, dua, bereket, övgü, tebrîk ve ta’zîm gibi mânâlara gelir. İslâm âlimleri bu kelimeye, salât edene göre farklı mânalar vermişlerdir: - Allah’ın bir kula salât etmesi; ona rahmet etmesi, şân ve şerefini yücelterek tezkiye etmesi, sevap vermesi, başarıya ulaştırıp korumasıdır. - Meleklerin salât etmesi; o kul için mağfiret talebinde bulunmaları, kadr ü kıymetini anıp yüce mertebelere erişmesi için Allah’a niyaz etmeleri ve her türlü yardımına koşmalarıdır. - Mü’minlerin Allah Resûlü’ne salâtı ise; ona hayır dua etmeleri, tâzimde bulunmaları ve şânını yüceltmeleridir.

SELAM NEDİR, NE ANLAMA GELİR? Âyette geçen “selâm” kelimesi ise selâmet, esenlik, huzur, emniyet anlamlarını ihtivâ eder. Selâmın ayrıca teslim olma, itâat etme ve sulh içerisinde bulunma mânâları da vardır. Bu durumda biz Resûlullah Efendimiz’e salât ü selâm getirirken Cenâb-ı Hakk’a şöyle dua etmiş oluruz:

“Yâ Rabbî! Resûl-i Ekrem Efendimiz’in nâmını, şânını hem dünyada hem de âhirette yüce kıl! Onun getirdiği İslâm dînini bütün cihâna yay ve bu dîni, dünya durdukça yaşat! Ona âhirette ümmetine şefaat etme hakkı ver ve kendisine sayısız sevaplar ihsan eyle! Ona selâmet, huzur ve emniyet bahşeyle!”

PEYGAMBERİMİZE SALAT Ü SELAM GETİRMENİN HÜKMÜ Âlimlerimiz salât ü selâm getirmenin hükmü konusunda farklı görüşlere sahiptirler: Bir kısım âlimlerimiz, Peygamber Efendimiz’in mübârek isimleri her geçtiğinde, onları hem söyleyen, hem de duyan kimselerin salât ü selâm getirmesinin farz olduğunu söyler. Diğer bir kısmı, sayı ile sınırlandırmaksızın çokça okunmasının vâcip olduğu kanaatindedir. Bazıları da, aynı mecliste Efendimiz’in ism-i şerifi bir çok defa zikredilse bile, bir defa salât ü selâm getirmenin yeterli olacağı görüşündedir. İhtiyâta uygun olanı ise Peygamber Efendimiz’in ismi geçtikçe ve hatıra geldikçe, salât ü selâm göndermektir.

SALAT Ü SELAM PEYGAMBERİMİZE ULAŞIR MI? Resûlullah, kendisine gönderdiğimiz salât ü selâmlarımızı bizzat aldığını haber vermektedir. Çünkü Peygamberler kendilerine mahsus bir hayatla diridirler.[2] Resûlullah bir hadis-i şerifte: “Yer­yü­zün­de Al­lah’ın sey­yâh me­lek­le­ri var­dır. On­lar üm­me­ti­min se­lâ­mı­nı ba­na ulaş­tı­rırlar” buyurmuştur. (Ne­sâî, Sehv, 46/1280)

Bizler, getirdiğimiz salât ü selâmın melekler tarafından alınıp Resûlullah Efendimiz’e arzedildiğini, onun da bu âcizâne hediyemizi lûtfedip kabul buyurduğunu, hatta salât ü selâmımıza karşılık verdiğini hakkıyla idrak edebilseydik, acaba nasıl bir hissiyât içinde olurduk?! Herhâlde çok farklı bir hâlet-i rûhiyeye bürünür ve dilimizden salavât-ı şerifeyi hiç düşürmemeye çalışırdık. Hakikaten bu durum, bir mü’min için ne kadar şeref verici ve büyük bir nimettir. Zira o, salavât sâyesinde hem Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi ile râbıta kurmakta hem de ilâhî lûtuflara nâil olarak sayısız sevap kazanmaktadır.

Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuna bakın ki, bu kadar ecir ve sevâbı kullarına kolayca vermektedir. Şöyle bir düşünecek olursak, salavât getirmenin insan için ne zorluğu vardır ki?! Yeter ki insan gaflet perdelerini yırtabilsin. Diğer taraftan salât ü selâm getirmek için hususî bir şart ve hazırlık da gerekmez. İnsan her hal u kârda ve nerede bulunursa bulunsun Peygamber Efendimiz’e salât ve selâm gönderebilir. Nitekim Fahr-i Kâinât (s.a.v):

“…Bana salât ü selâm getiriniz. Zira nerede olursanız olun sizin salât ü selâmınız bana ulaşır” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96-97/2042)

CUMA GÜNÜ SALAT Ü SELAM GETİRMENİN FAZİLETİ Her ân salavât getirmek mümkün olmakla birlikte bilhassa Cuma günü salat ü selâma devam etmenin fazileti daha büyüktür. Bir gün Resûlullah:

“–Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür. Âdem (a.s.) o gün yaratılmış ve o gün rûhu kabzedilmiştir. İlk sûra o gün üflenecek, ikincisine de o gün üflenecektir. Bu sebeple o gün bana çokça salât ü selâm getiriniz; zira sizin salât ü selâmlarınız bana arz edilir.” buyurdu. Ashâb-ı Kirâm:

“–Yâ Resûlallah! Vefat ettiğiniz ve sizden hiçbir eser kalmadığı zaman salât ü selâmlarımız size nasıl arz edilir?” diye sordular. Bunun üzerine Resûlullah: “–Allah Teâlâ Peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kıldı” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 201/1047. Ayrıca bkz. Nesâî, Cuma, 5; İbn-i Mâce, İkamet, 79)

Cuma günü salât ü selâma devam etmenin faziletiyle alâkalı olarak Hz. Ali de şöyle der: “Her kim cuma günü, Peygamberimize yüz kere salavât getirirse, kıyâmet günü mahşer yerine yüzü çok güzel ve nûrlu olarak gelir. İnsanlar gıptayla: «Bu adam acaba hangi ameli işliyordu?» diye birbirlerine sorarlar.” (Beyhakî, Şuab, III, 212)

Peygamber Efendimiz’e salât eden kişilere Allah Teâlâ on katıyla mukâbele etmekte ve günahlarını affedip derecesini yükseltmektedir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Kim ba­na bir de­fa sa­lât ge­ti­rir­se, Allah o kim­se­ye on de­fâ sa­lât eder, on ha­tâ­sı si­li­nir ve mertebesi on de­re­ce yük­sel­ti­lir.” (Ne­sâî, Sehv, 55/1295)

Yine Resûlullah, dualarında çokça salavât-ı şerife getireceğini söyleyen sahâbîsine: “–O takdirde Allah Teâlâ, dünya ve âhirete âit bütün arzularını ihsân eyler ve günahlarını bağışlar!” buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet, 23/2457; Hâkim, II, 457/3578; Beyhakî, Şuab, III, 85/1418; Abdurrazzâk, II, 214)

Bununla birlikte salât edenlere büyük meleklerden Cebrâîl (a.s.) da kat kat fazlasıyla karşılık vermektedir: Bir gün Resûlullah mütebessim bir çehreyle ashâbının yanına gelmiş ve Hz. Cebrâil’in kendisine şu müjdeyi verdiğini bildirmiştir: “Yâ Resûlallah! Ümmetinden biri sana bir salât getirdiğinde benim onun günahlarının bağışlanması için on defa istiğfâr etmem, o kimsenin sana bir selâm göndermesi hâlinde benim ona on selâm vermem seni sevindirmez mi?” (Nesâî, Sehv, 55/1293)

SALAT Ü SELAM GETİRMENİN FAYDALARI Bu durum, Resûlullah Efendimiz’in Allah ve melekleri katındaki mevkiini göstermektedir.

Peygamber Efendimiz’e gönderdiğimiz salavâtlar, herkesten ziyâde kendimize fayda sağlamaktadır. Getirdiğimiz salât ü selâmlar sâyesinde Allah’ın bize rahmet etmesi, günahlarımızı affetmesi, meleklerin dua ve istiğfarda bulunması, mânevî âlemimizin zenginleşmesi gibi son derece ehemmiyetli kazançlar elde etmekteyiz. Bunların en mühimi de âhirette Resûlullah Efendimiz’e yakın olmaktır. Bir mü’min, Kur’ân-ı Kerim okudukça cennetteki derecesini yükselttiği gibi salavât getirdikçe de Âlemlerin Fahr-i Ebedisi’ne yakınlığını artırmaktadır. Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve bârik ve sellim!

PEYGAMBERİMİZE YAKIN OLMANIN YOLU Mahşer kalabalığında Allah’ın Habîbi ve İki Cihân Güneşi olan Resûlullah Efendimiz’e yakın olmanın ne büyük bir saâdet olduğunu, insan ancak o gün anlayabilir. Herkese nasib olmayan bu büyük nimeti elde etmenin yolu ise son derece basittir: Dilimizin devamlı salât ü selâm ile meşgul olması…

Âhiretteki ebedî saâdet için bu kadar faydalı olan salavâtı getirmekte ihmalkâr davrananlar, “cimrilik” gibi en kötü ve en şerli bir mânevî hastalığa yakalanmış demektir. Zira Allah Resûlü, asıl cimrinin, yanında mübarek ism-i şerifi zikredildiği hâlde salavât getirmeyen kimse olduğunu haber vermektedir.

Cimri, verdiği zaman malının biteceğini ve zarara uğrayacağını zanneder. Vermediğinde ise kârlı çıkacağını ve bu davranışının kendisi için daha hayırlı olacağını düşünür. Hâlbuki bunların tamamı yanlıştır. Vermek malı bereketlendirir. Aynen bunun gibi salavât getirmeyen kimse de, büyük bir hata içindedir. Salavât getirmek, mal vermeyi ve herhangi bir bedel ödemeyi gerektirmediğinden, asıl cimrilik hastalığına mübtelâ kılınan ve daha çok zarar edecek olan kimseler de işte bu tür insanlardır. Hâlbuki katlanacakları azıcık bir zahmet, âhirette kendilerini âbâd edecektir.[3]

Dolayısıyla cimrilik yaparak salavât getirmekte gevşek davranan insanlar, farkına varmadan büyük kayıplara uğrarlar. Fahr-i Kâinât Efendimiz’in gönlü buna râzı olmadığı için, ismi anıldığında salavât getirmeyen kimseleri ağır bir dille îkaz etmiştir.

Zira imanın kemâle erebilmesinin şartlarından biri, Resûlullah’a muhabbet beslemektir. Onu annemizden, babamızdan, evlâdımızdan, bütün insanlardan ve hatta kendi nefsimizden daha çok sevmedikçe iman etmiş olmayız. (Buhârî, Îmân, 8; Eymân, 3; Müslim, Îmân, 69-70)

İnsan bu muhabbeti sağlamalı ki, imanı kemâle erebilsin ve hem dünyada hem de âhirette huzûra nâil olsun. Çünkü dünya ve âhiret saâdetini temin eden İslâm’ı, Efendimiz teblîğ ve beyan etmektedir. Dolayısıyla, ona muhabbetini kuvvetlendirmeyen kimsenin, iki dünyada da saâdete ulaşması mümkün değildir. Bu muhabbeti sağlayan en mühim âmillerden biri de Allah Resûlü zikredildiğinde, ona salât ü selâm getirmektir.

CENNETİN YOLUNU ŞAŞIRTAN İHMAL Bütün bunlara rağmen kendi menfaatini düşünmeyerek salavâtı terk eden kimse artık perişan olmaya, burnunun yere sürtülmesine, hem insanlar hem de Allah katında kıymetsiz ve ehemmiyetsiz bir duruma düşmeye müstehak olmuş ve kendisine de yazık etmiş demektir. Nitekim, Resûlullah: “Kim bana salât u selâm getirmeyi unutup ihmal ederse, Cennetin yolunu şaşırır” buyurmuştur. (İbn-i Mâce, İkâmet, 25)

Yine, Cebrâîl (a.s.), Peygamber Efendimiz’e gelip: “–Senin ismin yanında zikredilip de salavât getirmeyen kimse rahmetten uzak olsun!” diye dua etmiş, Resûlullah de bu duaya «Âmîn!» demiştir. (Hâkim, IV, 170/7256. Krş. Tirmizî, Deavât, 100/3545)

SALAT Ü SELAMI TERK ETMENİN HÜKMÜ Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kendisine salat ü selâm getirmemizi istemesi ve bunu terk edenleri ağır bir dille îkaz etmesi, şahsî bir taleb olmaktan ziyâde, nübüvvet makâmını tazim ve kulun bu makâma olan mânevî irtibâtını sağlamak içindir. Zira, bir kimsenin İslâm dâiresine girebilmesi için sâdece Allah’ın varlığını ve birliğini tasdik etmesi yeterli olmayıp Efendimiz’in risâletini kabulü de zarûrî bir şarttır.

Sun’ullah-ı Gaybî bunu şâirâne bir üslûb ile ne güzel terennüm eder: Hakk’ın habîbi Mustafâ, Oldur bu yolda reh-nümâ,; Andan cüdâ Hak’tan cüdâ, Estağfirullâhe’l-azîm.

“Muhammed Mustafâ (s.a.v), Allah’ın en sevgili kuludur. İslâm yolunda yol gösterici kılavuz ve rehber odur. Ondan uzak kalan Allah’tan da uzaklaşmış olur. Bu duruma düşmekten Allah’a sığınırız ve ona itaat hususunda gösterdiğimiz kusurlar sebebiyle de Allah’tan af ve mağfiret dileriz.”

Salât ü selâma bu kadar ehemmiyet verilmesinin bir hikmeti de şudur: Kullarına karşı son derece merhametli olan Yüce Rabbimiz, onları affetmeyi arzu etmektedir. Dolayısıyla Sevgili Peygamberimiz’e salavât getirmeyi de buna bir vesîle kılmıştır.

Diğer taraftan, ezanlardan sonra okuduğumuz dualarda ve getirdiğimiz salavâtlarda, Efendimiz’in Makâm-ı Mahmûd’a yükseltilmesini istemek, nihâyetinde faydası bize dönecek olan bir duadır. Çünkü Resûlullah bu makâmda bütün insanlığa şefâat edecektir.

PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRMEK Peygamber Efendimiz’e salavât getirmek, aslında bütün insanlığın ona karşı bir vefâ borcudur. Haksızlıklar içinde boğulan insanlık, onun getirdiği din sâyesinde rahat bir nefes almıştır. Peygamberliğine inanmayan kimseler bile, onun getirdiği hakikatin nûrundan istifâde etmiştir. O, Hak yolunu sadece Müslümanlara değil bütün insanlığa açmıştır.

Müslümanların Peygamber Efendimiz’e olan vefâ borcu ise daha fazladır. Çünkü Allah Resûlü, bir ömür boyu akla hayâle gelmez çilelere tahammül ederek onları ebedî karanlıktan kurtarmış, akıl almaz sapkınlıklardan selâmete çıkarmıştır. Peki salavât nasıl getirilmelidir?

Kâ’b bin Ucre (r.a.) der ki: Bir gün Resûlullah yanımıza gelmişti. Kendisine: “–Yâ Resûlallah! Size nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, peki nasıl salavât getireceğiz?” dedik. O da şöyle buyurdu:

“–«Allah’ım! (İbrâhim’e ve) âilesine rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âilesine de rahmet eyle!. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allah’ım! (İbrâhim’e ve) âilesine hayır ve bereket lûtfettiğin gibi Muhammed’e ve âilesine de hayır ve bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen, övülmeye lâyık ve yücesin!» deyiniz.” (Buhârî, Deavât, 32; Tirmizî, Vitir, 20/483; İbn-i Mâce, İkâme, 25)

KISA SALAVATLAR Peygamber Efendimiz’in ism-i şerifleri zikredildiğinde şu salavâtlardan biri de söylenebilir: Aynı şekilde, “Sallallâhu aleyhi ve sellem”, “Aleyhisselâm”, “Aleyhissalâtü vesselâm” gibi kısa salavâtları da dilimizden düşürmemeliyiz.

Salavâtta geçen “bârik” kelimesi, “bereket ver” demektir. Bereket; hayır, iyilik ve keremin artması, ayıplardan temizlenme ve tezkiye mânâsına gelir.

“Âl-i Muhammed” ise Peygamber Efendimiz’in zevceleri, evlatları ve diğer yakınlarıdır. İmâm-ı Mâlik gibi bir kısım âlimler, bütün ümmet-i Muhammed’in buna dâhil olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimler de bu ifadeyi, “ittikâ” ile kayıtlıyarak “Âl-i Muhammed, ümmetin muttakî olanlarıdır” demişlerdir. Nitekim Resûlullah şöyle buyurur: “Dikkat edin, benim dostlarım babamın âilesi değildir. Benim asıl dostlarım, Allah Teâlâ ve sâlih mü’minlerdir.” (Müslim, Îmân, 366; Buhârî, Edeb, 14)

Diğer bir rivâyete göre de Resûlullah Kureyş kabîlesini bir araya toplayarak: “Sizin içinizden benim dostlarım, müttakî olanlarınızdır” buyurmuştur. (Hâkim, II, 358/3266)

[1] Bkz. Halil İbrahim Mollahâtır, Muhabbetü’n-Nebî ve tâatühû beyne’l-insân ve’l-cemâd, s. 130-131.

[2] Bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 201/1047; Vitir, 26/1531; Nesâî, Cuma, 5; İbn-i Mâce, İkamet, 79; Cenâiz, 65. Ayrıca Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de şehîdlerin ölmediğini ve diri olduklarını bildirir: “Allah yolunda öldürülenlere, «ölüler» demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlamazsınız.” (Bakara 2/154)

“Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın lûtuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde Rab’leri yanında bol bol nimetlere mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehîd kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Âl-i İmrân 3/169-170)

Şehitler diri olduğuna göre, Peygamberlerin diri olması daha evlâdır. Diğer taraftan, Allah Resûlü de aynı zamanda bir şehîddir. Hayber’de ağzına aldığı zehirli etin tesiriyle şehîd olarak vefât etmiş, kendisini peygamberlikle şereflendiren Allah Teâlâ, böylece onu şehîdlikle de müşerref kılmıştır. (İbn-i Hişâm, III, 390; Vâkıdî, II, 678-679; Heysemî, VI, 153)

Nitekim hastalığının ağırlaştığı bir vakitte Hz. Ayşe vâlidemize: “–Ey Ayşe! Hayber’de tatmış olduğum zehirli etin elemini devamlı hissedip durdum. Şu anda kalbimin damarlarının koptuğunu hissetmekteyim” buyurmuştur. (Buhârî, Meğâzî, 83)

[3] Cimrilik gibi kötü vasıflar, maddî konularda zararlı ve çirkin olmakla birlikte, mânevî mevzûlarda insana daha çok zarar vermektedir. Efendimiz, cimrilik yaparak kendi mânevî kazancını terk eden kimselere “insanların en cimrisi” demiştir:

Bir kişi Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelerek: “–Yâ Resûlallah! Falanca zâtın benim bahçemde bir hurma ağacı var. Ona söyleseniz de o ağacı bana satsa veya hibe etse!” diye ricâda bulundu. Adam bu teklifi kabul etmedi. Allah Resûlü: “–Dediğimizi yap, buna karşılık sana cennette bir hurma ağacı verilsin!” buyurdu. Adam bu teklîfi kabul etmemekte diretti. Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem: “–Bu adam, insanların en cimrisidir” buyurdu. (Ahmed, V, 364)

Bahsedilen zât, küçük bir fedâkârlıkla sadece uhrevî bir ağaç kazanmayacak, aynı zamanda cenneti elde etmesi de kesinleşmiş olacaktı. Ancak cimriliği yüzünden, tahayyül edilemeyecek şeyler kaybetti. Salavât getirmeyen kimse de, bunun gibi kolayca elde edebileceği pek çok uhrevî nimetten mahrûm kalmaktadır. Böyle bir insan, elbette “insanların en cimrisi”dir ve asıl cimrilik de mânevî alandaki bu cimriliktir.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

https://www.islamveihsan.com/salat-u-selam-ile-ilgili-onemli-bilgiler.html