Müslüman olarak vefat edenin hataları söylenmez, ancak ihanet etmişse insanların onun hatasına düşmemesi için ibret olsun diye anlatılır
Kâfir, münafık, günahları açıktan işleyen ve bi’dat ehli olmayan kişilerin kötülüklerini zikretmekte bir sakınca yoktur. Bunun dışında konuşmak Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s) tarafından yasak edilmiştir.
Abdullah b. Ömer’den rivayet edilen bir hadiste de “Ölülerinizin iyiliklerini, güzelliklerini anın ve kötülüklerini sarfı nazar edin.” buyurmuştur. (Tirmizi, Sünen, Cenaiz, 33, c. II, s. 215; Ebu Davud, Sünen, Edeb, 49, c. IV, s. 275.)
Hz. Peygamberin kötülüklerinin zikredilmesini yasakladığı ölüler, kâfir, münafık, günahları açıktan işleyen ve bi’dat ehli olmayan ölülerdir.
Bu özellikleri taşıyan ölülerin kötülüklerini zikretmekte bir sakınca yoktur. Çünkü bu ölülerin kötülükleri arkalarından anılınca Müslümanlar bundan ibret alır ve kendilerini onların kötü akıbetinden korumak imkânı bulurlar.
Nitekim “Ölülerinize sövmeyiniz.” (Buhari) mealindeki hadis-i şerifte geçen kelimesinin başında bulunan ve ahd için olan “el” takısı, kötülüklerinin sayılması yasaklanan ölülerin her ölü olmayıp, belli ölüler olduğunu ortaya koyduğu gibi tercümesini sunduğumuz Tirmizî hadisinde geçen “ölüleriniz”, terkibindeki “mevta-ölüler” kelimesinin “kum = siz” kelimesine izafe edilişi de bu ölülerin Müslümanların ölüleri olduğunu ortaya koyar.
http://derindusun.com/tr/olunun-arkasindan-konusulur-mu.html
Bu yazıyı M. Ali Birand’ın ölümüyle başlayan bir tartışma üzerine yazıyorum, ama bu bir “Birand yazısı” değil. Konu, başlıktan ibaret. İddiaya göre, “dinimiz”e göre ölenler hakkında “kötü konuşulmaz”mış. Ölmeden önce ne yaparlarsa yapsınlar… Tabiî ki iftira atmayalım; ancak “olan”ı da mı konuşmayacağız? Topluma zarar verenin verdiği zararı göstermeyecek miyiz? İslam düşmanlarının melanetlerini izhar, Allah’a küfredenin küfrünü ifşa etmeyecek miyiz? Gelecek nesiller, “kötü”yü “iyi” olarak mı tanısınlar?
Bir de bunu İslam’a maletmeleri yok mu, insanı çileden çıkarıyor. “Ölülerin ardından kötü konuşmak caiz değil” diye fetva verip, bunu da hadise dayandırıyorlar. Ebu Davud’un rivayetine göre, Peygamberimiz (sav) “Bir arkadaşınız öldüğü zaman onu bırakın, onu gıybet edip ayıplamayın” buyurmuş. Yine, Tirmizi ve Ebu Davud, Rasulullah (SAV)’ın, “Ölülerinizin iyiliklerini, güzelliklerini anın ve kötülüklerini sarf-ı nazar edin” buyurduğunu kaydediyor. İşte bu ve benzeri hadislere dayanarak, ölünün ardından, “iyi ameller”in söylenebileceğine, “kötü haller”i söylemenin caiz olmadığına hükmediyorlar.
Ancak kimse, hadisteki “ölüleriniz” ifadesine dikkat etmiyor. Tıpkı, “sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz” (Nisa/59) ayetindeki “sizden olan”ı yok sayıp, başa geçen herkese itaatin Kur’ani bir emir olduğunu iddia etmeleri gibi. Burada da, eğer ölü “müslüman”sa, “bizden”se böyle değil mi? Kafirin küfrünü, zalimin zulmünü, münafıkın nifakını, cahlin cehlini, müşrikin şirkini söylemeyecek miyiz? Üstelik, bir de “büyük zat” olarak tanıtılırsa, onların “aslında ne oldukları”nı ifşa etmeyecek miyiz?
Her kim olursa olsun, ölenin ardından hep hayır konuşulması gerektiğini iddia etmek, “Allah’a da itiraz etmek” olmaz mı? Örneğin, Tebbet Suresinde, “Ebu Leheb’in elleri kurusun!” diye beddua etmiyor muyuz? Kur’an’da, geçmişte helâk olan kavimlerin yaptıklarından, Firavun’dan, Nemrut’tan, Bel’am’dan, Haman’dan, Calut’tan söz edilmiyor mu? Uhdud Ashabını ateşte yakan kavmin melanetleri; Allah’a isyanın, dünyanın nasıl fesada boğulduğunun örnekleri kıssa kıssa anlatılmıyor mu? Hani dinimize göre, ölenin ardından sadece hayır konuşulurdu?
Geçmişte helâk olan kavimlerin yaptığı melanetlerden, zulümlerden, küfür ve isyandan Kur’an’da söz eden Allah Teala, -hâşâ- hata mı etti? -Hâşâ-, Allah’a ahlâk dersi mi veriyorsunuz?
Peki, ya ölünün hayra dair bir işi yoksa? Ya ölü, yaşadığı sürece yaptıklarıyla ve kurguladıklarıyla; öldükten sonra da toplumu, devleti, bireyi, rejimi, sistemi etkilemeye devam ediyorsa ve o etki ile icra edilenler hiç de hayır niteliği taşımıyorsa?... O zaman da mı “öldü” diye hayırla anacağız?
Mesela, Nemrut, Firavun, Ebu Cehil, Moğollar, Kazıklı Voyvoda, Hitler, Stalin, Şaron, M. Kemal, İnönü vs. bunları nasıl anacağız? Ölüm, onları aklayıp pakladı mı yani? Bugün Amerika’nın, Rusya’nın, İsrail’in ya da onların onayını alan ülke idarecilerinin mazlumlara çektirdiklerini, onlar ölünce unutacak mıyız? Esed ölünce Suriye’de yaptığı kıyımları, Fransız yöneticileri ölünce Cezayir’deki, Mali’deki katliamlarını yok mu sayacağız? Sırpların Bosna’da, Budistlerin Arakan’da, Ruslar’ın Çeçenistan’da vs. yaptıklarını, onlar ölünce unutacak; bütün bunları hayırla mı anacağız?
İstiklal Mahkemelerinde binlerce alimi asan “yargıç” adlı cellatları ve bunlara emir verenleri nasıl hayırla analım? Hilafet’i, Şeriat’ı, İslam’ın bütün hükümlerini hayattan söküp atanları, yaptığı hangi “hayır”la anacağız?
Mesele şu: Öyle bir toplum oluşturdular ki, “toplum” olmanın ana unsuru “inanç-İslam” değil. Birinin “bizden” olması için aranan nitelikler “iman-İslam kardeşliği” değil. Öyle olunca bulanık zihinler “arı-duru İslam söylemi”nden uzaklaştı; ölen herkesi “bizden” sayma gibi bir saçmalık, bir “ucube zihniyet” ortaya çıktı. Üstelik, ayet ve hadisler de malzeme yapılarak...
Ölüm, insanı günahlarından arındıran, yaptığı melanetleri meşrulaştıran bir şey mi ki, ölenin ardından kötülüklerini söylemeyeceğiz? Yaşantısı İslam’a uymayan, Kur’an’a ters düşen, zalimlerden olanın ardından, bu yaptıklarını söylemeyi yasaklamak, o kişi sanki “iyi biri”ymiş gibi bir “söylem ikiyüzlülüğü”ne sapmak, “kişilik bozukluğu” olmaz mı?
Yaşarken yaptıkları, söyledikleri, kurdukları, kurguladıkları öldükten sonra da ülkeyi, toplumu, çeşitli kurum ve kuruluşları, sistem ve unsurları vahye aykırı olarak etkilemeye devam ediyorsa, bunları değil yok saymak, bilakis söylemek ve gelecek nesilleri uyarmak gerekmez mi? Evet, “bizden” olan ölülerimizin ardından iyi konuşacağız. Ancak “bizden/mü’min” değilse; yaşantısında ahlâk, iman, amel, yaptıkları, söyledikleri, yazdıkları bakımından “iyi” birşeyler yoksa nasıl ve neyi “iyi” konuşacağız? Unutmayalım ki, insanın dünyada yaşadığı hayat, ahiretinin nasıl olacağını da, öldükten sonra dünyada nasıl anılacağını da gösterir. Bunu da kişinin kendisi belirler.
https://www.habervaktim.com/yazar/57171/olenin-ardindan-konusulmaz-mi.html
"Eşit değiliz, çünkü sizin ölüleriniz cehennemde, bizimkiler ise cennette"
Hazreti Ömer
“Ölüyü anmak, ona rahmet dilemek, onu Allâhın kelamıyla rızıklandırmakla olur. Ölülerinizi hayır ile anınız!» emri, her ölüye değil, bizim ölülerimize mahsus bir keyfiyet... Bizden, yani İslâmdan olmayan ölüleri sadece ölmüş bulunmalarıyla imtiyaz sahibi kabul etmek mümkün olsaydı Hadiste «ölülerinizi» tabirinin «ölüleri» şeklinde olması lazımdı… Ebu Cehl'i hayr ile anmak nasıl muhal ise hayatı boyunca işi gücü, zevki, hırsı İslâm düşmanlığından ibaret kimseleri, sırtına ölüm zırhını geçirdi diye lanetten masum sanmak da imkânsız... Mümin, ölüler mevzuunda da Allah için muhabbet ve Allah için buğz kanatları üzerinde uçar…”
İman ve İslam Atlası Necip Fazıl
“Allah Rasulu (sav) 'ölüleri' değil, 'ÖlüleriNİZİ hayırla anın' buyurdu. Ölüm, katiller için sığınak olamaz. Herkes ne ise öyle bilinecek.” İhsan Şenocak
“İslamiyet, "ölülerinizi hayırla yadedin" der. Asil bir ihtar. Ölülerinizi yani sizden olanları, aynı mukaddeslere inanan, aynı kavgalara katılan, aynı emel veya hınçları bölüşen insanları.” Cemil Meriç - Kırk Ambar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.