Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın LOKMAN Suresi 33
Sual: Müslüman erkek ve kadın gayrimüslimle , ateistle evlenebilir mi?
CEVAP Müslüman erkek kitapsız kâfirlerle evlenemez. Müslüman kadın, kitapsız kâfirle evlenemediği gibi, ister harbi olsun, ister zimmi olsun hiçbir kitap ehli kâfirle de evlenemez. Evlenmeye karar verdiği zaman kâfir olur. (Redd-ül Muhtar)
Sual: Mecusi, dinsiz bir kadınla evlenen erkek, mürted olur mu?
CEVAP: Evet, mürted olur.
Sual: Ben ateistim. Müslüman bir bayanla evlenebilir miyim?
CEVAP Ateist iseniz dinen nikah olmaz. Yani o mümin kız hemen kâfir olur. O kızın kanına girmeyin. Kendiniz de müslüman olmadıkça müslümanla evlenmeyin. İleride problem olur.
Müşrik bir kadınla evlenen Müslüman kâfir olur. (Eşbah, Hadika)
(İmanlı kadınların kâfirlerle evli kalmaları helal değildir.)[Mümtehine 10]
(İman etmedikçe, müşrik [dinsiz, putperest] kadınlarla evlenmeyin. İmanlı bir cariye, beğendiğiniz, imrendiğiniz müşrik bir kadından elbette daha üstündür. Kadınlarınızı da, iman edinceye kadar müşrik erkeklerle evlendirmeyin! Mümin bir köle, müşrik bir erkekten elbette daha üstündür.) [Bakara 221]
Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. NİSÂ-23
Kadın, ya malı için veya güzelliği için, yahut da dindarlığı için alınır. Siz dindar olanını alın! Malı için alan malına kavuşamaz, yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrum kalır. [Müslim]
- Güzelliği ve malı için bir kadınla evlenen, ikisinden de mahrum kalır. Dini için, saliha olduğu için evlenene, mal ve güzellik de nasip olur. [Taberani]
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.) [Müslim]
(Çok Müslüman evladı, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gidecektir, çünkü bunların babaları, yalnız para kazanmak ve keyif sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri arkasında koşup, evlatlarına Müslümanlığı ve Kur’an-ı kerimi öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da benden uzaktır. Çocuklarına dinlerini öğretmeyenler Cehenneme gidecektir.) [S. Ebediyye]
“Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikahlanırsa onun nikahı batıldır!” buyurdular… (Ebu Davud, Tirmizi)
(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babaya ihsan, bedbahtlığı saadete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur.) [Ebu Nuaym]
"Dini ve ahlâkı sizi memnun eden birisi kız talep ederse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve geniş bir fesat çıkar." (Tirmizî: 1084)
"Eğer fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir." (Nûr: 32)
"Dul kadın kendisiyle istişare edilmedikçe nikâh edilemez. Kız da kendisinden izin alınmadıkça nikâh olunamaz." Hadis-i Şerif (Müslim)
Hadis-i şerif okurken şöyle bir metne rast geldim: İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Nikâhım altında bir kadın vardı ve onu seviyordum da. Babam Ömer ise onu sevmiyordu. Bana: ‘Boşa onu.’ dedi. Ben itiraz ettim ve boşamadım. Babam Ömer (radıyallahu anh) Hz. Peygamber’e (aleyhissalâtu vesselâm) gelerek durumu arz etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: ‘Boşa onu’. dedi.” Ebu Dâvud, Edeb 129, (5138); Tirmizî, Talâk 13, (1189).
Bunun açıklamasını yapabilir misiniz? Babamız istiyor diye sevdiğimiz şeyleri sebepsiz terk etmeli miyiz?
"İki cevabınız var. Birincisi, babanız Ömer olursa hiç tereddüt etmeyin; boşayın. Ömer dediğin o Ömer! İkincisi de, sebepsiz diye bir şey yok ortada; oğlunun genç olmaktan ötürü göremediğini gören bir baba olarak müdahale etti oğluna Ömer. Yapması gereken de o idi. Öyle olmasa peygamber aleyhisselam izin vermezdi." Nureddin Yıldız
İbn Atiyye, baba ve anneye itaat için şu genel hükmü ve prensibi söylemiştir: Mubah işleri yapmak veya yapmamak hususunda baba ve annenin emrine uymak vacibdir. Mendup ve farz-ı kifayelerde onlara itaat müstehaptır. Çocuk iki vâcib arasında kaldığı zaman yine baba ve annesinin arzusu olan yönü tercih edecektir. Meselâ, anne hastadır. Oğlunun onun yanında durup bakımı ile meşgul olmasını ister. Adam orada durursa cemaatle namaz kılmayı kaçıracak veya namazı vaktinin son zamanına tehir edecek, anasının arzusuna uymasa cemaate yetişecek veya namazını ilk vaktinde eda edecektir. Bu durumda annenin yanında kalmayı tercih etmek gerekir. Fakat annenin emrini ve arzusunu yerine getirmek bir farzın terkine sebebiyet verirse, ona itaat yoktur. Mesela, annesinin bakımı ile meşgul olduğu takdirde farz namazı kazaya bırakmak mecburiyeti doğacaksa, bu durumda önce farz namazı kılacak ve bunu tercih edecektir.
corona bir grip türüdür . hasta olmayanların bile bir bardak sumak çayı içmelerini tavsiye ederim (haftada en fazla 2 bardak içilmeli). şifa veren Allah'tır. ilacın illa kapsül içinde olması gerekmiyor!
korona gribi diye bir hastalık var bunu inkar etmiyoruz ama corona normal bir grip türüdür. öldüren korona değil diğer ağır hastalıklardır yani eceldir!
corona gribine karşı alınacak tedbirler;
boğazınızda kaşıntı, ağrı varsa; sirke+tuz+karabiber ile gargara yapın
ateş varsa; kekik kaynat, bal ekle, ılık iç, duş al, bol su iç. ayrıca kök
zencefil kaynatılarak içilebilir, yeşil biber yenebilir
nezle, öksürük varsa; nane+limon+çörek otu kaynat bal ekle ılık iç.
süt kaynat bal ekle ve çok az toz zencefil, karabiber ve tarçın kat ayrıca ıhlamur, adaçayı ve kuru üzüm de öksürüğe Allah’ın izni ile iyi gelir.
takviye; incir ceviz.
manevi tedbir; ya Şafi hiçbir hastalık bırakmayan şifa ver
ölümcül, acil hastalık olmadan hastaneye gitmeyin, bitkisel tedavi işe yaramazsa hastaneye gidin. alkol, sigara gibi faydasız şeyleri bırakın. cola, gazoz (her marka) gibi zararlı şeyleri bırakın. ve unutmayın en iyi (ön) tedavi bütün haramlardan uzak durmaktır. şifa Allah'tandır!
not: sumak tek başına corona ilacı değildir. ancak şunu söyleyim ben nisan ayında ağır bir grip atlattım yukarıda tavsiye ettiğim her şeyi kendimde uyguladım Allah’ın yardımı ile hastaneye gitmeden iyileştim çok şükür.
şunu söyleyebilirim ki hastaneye gitseydim %99 korona teşhisi koyulacaktı tekrar söylüyorum corona kuş gribi, domuz gribi gribi gibi farklı bir grip türüdür eğer başka hastalığınız yoksa ve eceliniz gelmedi ise bu söylediklerim gribin alternatif ilaçlarıdır
şunu da vurgulamakta fayda var; dünyanın iyi doktorlarını bulsanız bile eceliniz geldi ise hiçbir ilaç şifa vermez, şifa veren Allah’tır.
Sumağın Faydaları, Sumak çayı nasıl olur, sumak çayı nasıl yapılır?
Kronik faranjit veya kronik öksürüğünüz varsa ve bir türlü kurtulamıyorsanız ilk kullanımdan itibaren rahatlayabileceğiniz güçlü bir antioksidan ve C vitamini deposu olan sumağın çay halini mutlaka denemelisiniz.Hazırlaması son derece basit ve pratik olduğundan herkes kolaylıkla uygulayabilir.
Sumağın tek başına saymakla bitmeyen faydaları bulunmaktadır. Özellikle antimikrobiyal ve antiviral etkileri sayesince boğaz ağrısı, yanması gibi şikayetleriniz varsa resimdeki gibi bir çay bardağına 1 tatlı kaşığı öğütülmüş veya tane sumaktan (siz mümkünse tane sumak tercih edin ) koyup üzerine kaynar suyu dökün ve 5 dakika demlemeye bırakın. 1-2 damla kekik yağı da (şart değil) 5 dakikalık demleme sonunda ilave edilip tüketilebilir, sumakla beraber oldukça faydalıdırlar. Ancak sumak çayında dibe çöken posayı tüketmiyoruz. Ekşiliği (malik asitten dolayı) fazla olduğundan ekstra limon koymaya gerek olmayabilir.
Tadını sevmezseniz demleme sonrası tüketim öncesi az miktar bal ile tatlandırabilirsiniz. Öksürük-faranjiti olan veya boğaz yanması olanlar ilk yudumlarda birkaç kez gargara yaparak boğazı temizledikten sonra kalanı afiyetle içebilir. Herhangibir şikayetiniz yoksa hergün hergün tüketmeyip arada kürler halinde az miktarlarda içebilirsiniz. Bahsi geçen şikâyetleri olanlar ise 3-5 gün hergün tek seferlik dozda tüketebilir. Uyarı: Hazır satılan öğütülmüş sumaklara koruyucu amaçlı ekstra tuz oranı katıldığından tuz kısıtlaması olanlar doktor kontrolünde kullanabilir. Normal tane sumakta %0.2 olan tuz; öğütülmüşlerde %3 -%6 arasındadır. Tercihiniz mümkünse tane sumak olsun. Yine sumakta olan güçlü bir alerjen (urushiols) tüketim esnasında sorun çıkarırsa kullanmayın.
Sumak çayının faydaları nelerdir?
Antioksidanlar sumak baharatının en büyük yararlarından biridir. "Sumak, gıdaların antioksidan kapasitesini sıralayan ORAC tablosunda çok yüksek sırada yer alır. Sumağın, kansere, kalp hastalığına ve yaşlanma belirtilerine neden olabilecek serbest radikalleri etkisiz hale getirme kabiliyeti ulunmaktadır. İçerdiği antiosidan sayesinde aynı zamanda koroner kalp hastalığı gibi hastalıklara yakalanabilen bir anti-inflamatuar diyete de büyük katkıda bulunduğunu söyleniyor. Aynı zamanda tüketilen yiyeceklere eklenen sumağın diyabet hastalığını da önlediği biliniyor.
Enfeksiyonel hastalıkları önler
Sumak çayı, vücutta iltihaplanma, ateş, artrit, deri iltihabı, solunum bozuklukları, bronşit ve diğerleri gibi birçok hastalığa şifa olarak kullanılmaktadır. Laboratuvar sonuçları sumak ve ekstresinin iyi antiinflamatuar özelliklere sahip olduğunu doğrulamaktadır. Soğuk algınlığı, , artrit ve diğer enflamatuar rahatsızlıkların tedavisinde faydalı olduğu ortaya çıkmıştır.
Sumağın cilt koruyucu özellikleri
Anti-inflamatuar ve antimikrobiyal özellikleriyle sumak çayı, cilt sorunlarının tedavisinde ve yaraların iyileşmesinde yardımcıdır. Çiğnenmiş sumak yaprakları deri döküntüleri, iltihaplı diş etlerine iyi gelmektedir.
Sumak, kalbi ve karaciğeri korur
Yüksek kolesterol, kalp ve karaciğer rahatsızlıklarının yaygın nedenidir. Fareler üzerinde yapılan bir deneyde sumak meyveleri ekstresinin kan kolesterol seviyelerini düşürdüğü ortaya çıkmıştır. Bu durumda sumak, kalp ve karaciğer korumak için yararlıdır.
Sumak, ülkemizde yaygın olarak kullanılan bir baharat olmasına karşın, sumak ekşisi genellikle yetiştiği bölgelerin mutfaklarında yöresel yemeklere ve salatalara lezzet vermek amacıyla kullanılmaktadır. Peki sumak suyu nasıl hazırlanır? Sumak suyu faydaları neler?
SUMAK SUYU TARİFİ
Malzemeler - 1 çay bardağı kaynamış su - 1 tatlı kaşığı sumak
Yapılışı; 1 çay bardağı kaynamış suyun içine 1 tatlı kaşığı sumak ekleyin, 5 dk demlemeye bırakın. Daha sonra süzerek içebilirsiniz. İsteğe göre 1-2 damla kekik yağı damlatabilirsiniz.
– İnsülin direncinizi güçlendirir. Bu yüzden özellikle yüksek tansiyon hastaları sumak tüketmelidir.
– Üst solum rahatsızlıklarına iyi gelen sumak aniden meydana gelen yüksek ateşi düşürerek beyin sağlığını korur.
– Hafta da bir bardak tüketilen sumak suyu, deforme olmuş hücrelerin sayısını azaltarak sağlıklı hücrelerin artmasına yardımcı olur. Yorgunluk, stres ve depresyon gibi rahatsızlıkların yaşanma riskini de azaltır.
– Sumak suyu, ayrıca sindirim sistemini düzene sokar böylece zayıflamak içinde yardımcı olabilir. Tabii spor ve doğru beslemeniz gerekmektedir
– Aynı zamanda gün içerisinde yarım çay bardağı tükettiğiniz sumak suyu hazımsızlık ve şişkinliği de önler.
– İştahsızlık problemi yaşayan çocuğunuza sumak suyundan ayda bir kere içirmeniz de fayda vardır. Hem çocuğunuzun vücut direncini artırır hem de iştahını açarak daha sağlıklı beslenmesine yardımcı olur.
– Sumak, genellikle tırnak altlarında oluşan dolamanın iyileşmesi için de kullanılan doğal tedavi yöntemlerinden biridir. Kaynayan sumak suyunun içine sirke ve bal koyarak iyice kaynatın. Bu karışımı bir gün beklettikten sonra dolamanın üzerine sürünüz.
– Hücreleri yenileyici özelliği sayesinde cilde ve saça da faydası vardır. Kaynatılmış sumak suyunu tonik olarak kullanabilirsiniz. Sabah akşam düzenli olarak kullandığınız bu su hem sivilce ve akne oluşumunu engeller hem de yaşlanmayı geciktirir.
korona virüs değil grip! https://mustafa2senyurt.blogspot.com/2020/04/korona-virus-degil-grip.html corona grip türüdür, tüm dünya algıya teslim oldu. bu gerçek bir virüs olsa idi ölüm oranı %90'larda olması gerekirdi !!! ölüm oranı yaklaşık % 2, ölenlerin %98’den fazlası yaşlı ve ağır hasta - 9 nisan
BM: 2018'de 770 bin kişi AIDS'ten hayatını kaybetti. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya genelinde her yıl 5 milyon civarında grip vakası ortaya çıkıyor ve bundan kaynaklı ölümlerin sayısı 650 bini buluyorken, koronovirüs konusunda neden bu kadar panik yaşanıyor?! 6 nisan
alkol corono'dan daha fazla can alıyor, alkol yasaklansın. sigara corono'dan daha fazla can alıyor, sigara yasaklansın. faiz corono'dan daha fazla can alıyor, faiz yasaklansın. zina corono'dan daha fazla can alıyor, zina yasaklansın. corono'dan daha tehlikeli olan Allah'a isyandır! - 6 nisan
KORONA SON DURUM; Başta söylediğimiz gibi yeni kuş ve domuz gripleri balonun bir başka sürümü ile karşı karşıyayız, Aslında ölümcül bir virüs değil (grip) ve muhtemelen toplumun yarıdan fazlasına bulaştı ve hepsi atlattı. Bu virüsün sahipleri KORKU TERBİYESİ yapıyor. Kemal Özer - 2 nisan
(İbrahim,"hastalığıma ancak O şifa verir" dedi.) [Şuara suresi 80] Peygamberimiz (Salat ve Selam Olsun) şöyle buyurdu: "Dikkat edin! Size hem hastalığınızı hem de ilacını bildiriyorum: hastalığınız günahlardır. İlacı ise tevbe etmektir." Ramuz el Hadis no: 2006 - 6 mart
şu anda kullanılan maskelerin %99'u olan bez maskeler, %30 koruma sağlıyor. %30 koruma için maskenin tek sefer kullanılması gerekiyor. yani boş yere maske takıyorsunuz! Gün boyu kullanılan maske daha tehlikeli
Kıyametin küçük ve orta alâmetleri nelerdir? Kıyametin küçük alametleri gerçekleşti mi? Maddeler halinde kıyametin küçük alametleri.
Kıyâmetin gelişini iyice yaklaşmadan evvel haber veren pek çok alâmet vardır. Bu gibi alâmetler, dâimâ mü’minleri îkâz etmekte ve âhirete hazırlanmalarını hatırlatmaktadır.
KIYAMETİN KÜÇÜK ALAMETLERİ
Dinî emirlerin ihmal edilmesi ve ahlâkın bozulması gibi insan iradesine bağlı olarak büyük alâmetlerden çok önce meydana gelecek olan olaylardır. Sırasıyla kıyametin küçük alametleri;
1. Peygamberimiz’in gönderilmesi ve onunla peygamberliğin sona ermesi.
2. İlmin ortadan kalkıp bilgisizliğin artması.
3. Şarap içme ve zinanın açıkça yapılır olması.
4. Ehliyetsiz insanların söz sahibi olması.
5. Adam öldürme olaylarının artması.
6. Zamanın hızlı geçmesi.
7. Dünya malının bollaşması.
8. Zekât verecek fakirin bulunmaması.
9. Selamın zayıflaması. Bu olaylar kıyametin küçük alâmetlerinin bazılarıdır. (Buhârî, “Tefsîr”, 79, “Hudûd”, 20, “Fiten”, 25; Tirmizî, “Fiten”, 34; İbn Mâce, “Fiten”, 25; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15
KÜÇÜK KIYAMET ALAMETLERİ
Kıyâmetin gelişini iyice yaklaşmadan evvel haber veren pek çok alâmet vardır. Bu gibi alâmetler, dâimâ mü’minleri îkâz etmekte ve âhirete hazırlanmalarını hatırlatmaktadır. Bunların bir kısmı şöyledir:
1. Peygamber Efendimizin Gönderilmesi
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nebîler silsilesinin son halkası, nübüvvet takviminin son yaprağıdır. Bi’setinden kıyâmete kadar bütün insanlığa gönderilen ve kendisinden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek olan son peygamberdir. Dolayısıyla O’nun cihânı teşrîfi, kıyâmetin de habercisidir.
Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hutbe îrâd ettikleri zaman gözleri kızarır, sesi yükselir; «Düşman, sabah veya akşam üzerinize hücum edecek, kendinizi koruyunuz!» diye ordusunu îkaz eden bir kumandan gibi heyecanı artar ve şehâdet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek:
«Benimle kıyâmetin arası, şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gönderildim.» buyururlardı.” (Müslim, Cum’a, 43. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)
2. Dînî İlimlerde Cehâletin Artması
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Kur’ân’ı öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelmesi yakındır ki, iki kişi ferâize dâir bir mesele üzerinde tartışırlar da aralarında hüküm verip meseleyi hâlledecek bir âlimi bulamazlar.” (Heysemî, IV, 223)
Dînî ilimleri öğrenip yaşamak, müslümanlara farzdır. İnsanların dînî duygularının zayıflaması sebebiyle İslâmî ilimlerle yeterince meşgul olmamaları ve bunun neticesinde dinlerini ihlâsla yaşayamamaları da kıyâmetin alâmetlerinden biridir.
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:
“Elbisenin nakışı silinip gittiği gibi İslâm da silinip gider. Hattâ oruç nedir, namaz nedir, hac ve umre nedir, sadaka nedir bilinmez. Allah Teâlâ’nın Kitâb’ı (Kur’ân-ı Kerîm) bir gecede kaldırılıp götürülür, yeryüzünde ondan tek bir âyet bile kalmaz. Birtakım çok yaşlı erkekler ve kadınlar kalır ve:
«‒Biz atalarımıza yetiştik, onlar; “Lâ ilâhe illâllah” cümlesini söylüyorlardı, biz de onu söylüyoruz!» diyecekler.”[1]
Huzeyfe -radıyallâhu anh- bu hadîsi nakledince yanında bulunan Sıla -radıyallâhu anh- kendisine: “–O yaşlılar, namaz nedir, oruç nedir, hac nedir, sadaka nedir bilmezken «Lâ ilâhe illâllah» cümlesi onlara bir fayda sağlar mı?” dedi.
Huzeyfe -radıyallâhu anh- (bu suâle) cevap vermedi. Ama Sıla -radıyallâhu anh- bu sorusunu üç kere tekrarladı. Her seferinde Huzeyfe -radıyallâhu anh- ondan yüz çevirdi. Sıla -radıyallâhu anh- bir defa daha tekrar edince:
“–Ey Sıla, kelime-i tevhîd onları (hiç değilse ebedî bir) Cehennem’den kurtarır.” dedi ve bunu üç kere tekrar etti. (İbn-i Mâce, Fiten, 26)
Yine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “İlmin kaldırılması, cehlin kökleşmesi, içkinin içilmesi ve zinânın çoğalması, kıyâmet alâmetlerindendir.” (Buhârî, İlim, 21)
Dînî ilimlere dâir umûmî cehâlet, bugün açıkça müşâhede edilen bir husustur. Aynı şekilde içki ve zinânın yaygınlaşması da herkes tarafından kabul edilen acı bir gerçektir. Bu çağda zinânın suç kabul edilmesini gerilik sayan, nefsânî arzularının tatmini önünde hiçbir sınır tanımayan ve dolayısıyla Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ifâdesiyle “merkepler gibi herkesin gözü önünde zinâ etmek isteyen”[2] kimselerin durumu, üzerlerine kıyâmet kopacak o en fenâ, en tâlihsiz kimselerin hâlinden farksızdır.
Burada zikredilen günahlar, dünya ve âhiretin kendisiyle ayakta durduğu ve korunduğu zarûrât-ı dîniyyenin bozulduğunu gösterdiği için husûsiyle zikredilmiştir. İlmin ortadan kalkması “dîn”in bozulmasına, içki “akl”ın gitmesine, zinâ “nesl”in ifsâd olmasına, fitnelerin çoğalması da “can” ve “mal”ın zarara uğramasına sebep olur. Hâlbuki müslümanların en mühim vazifesi, bu beş şeyi korumaktır. “Zarûrât-ı hamse” denilen bu beş mühim esâsın bozulması, âlemin harap olacağının en büyük habercisidir. Zira insanoğlunun ilânihâye başıboş bırakılmayacağı, ilâhî bir vaattir.[3] Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den sonra peygamber de gelmeyeceğine göre, bu emanetleri zâyî eden insanların artık helâk edileceği muhakkaktır.
3. Fitnelerin ve Adam Öldürme Hâdiselerinin Çoğalması
İslâm beldelerinde fitneler, Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın hilâfeti zamanında başlamıştır. Ancak her devirde bunun tezâhürleri farklı farklı olmuştur. Yani bu fitnelerin hepsinin aynı zamanda olması gerekmez. Bunlar kıyâmete kadar farklı zamanlarda ve farklı şekillerde gerçekleşecektir.
Nitekim bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Öyle bir zaman gelecek ki okumaya meraklı kurrâ çoğalacak; fakihler (dîni anlayıp yaşayan âlimler) ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak ve herc (kargaşa ve anarşi) çoğalacak!” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm: “–Herc nedir ey Allâh’ın Resûlü?” diye sorunca şöyle buyurdular: “–Birbirinizi öldürmenizdir. Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanlar Kur’ân okuyacaklar, okudukları boğazlarından aşağıya geçmeyecek (yani kalplerine tesir etmeyip tatbikāta geçirilmeyecek). Ondan sonra öyle bir zaman gelecek ki münâfık, kâfir ve müşrik, mü’minle Allah hakkında mü’minin söylediği sözler gibisini söyleyerek tartışacak!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 504/8412. Krş. Buhârî, İlim, 24)
Nitekim günümüzde takvâdan uzak yaşadığı hâlde, Kur’ân ve Sünnet’i kendi nâkıs aklıyla yorumlayan, dinde reforma yeltenen, âlim etiketli modernist ve tarihselci birtakım ilâhiyatçıların; güyâ İslâm adına müslümanlarla mücâdele içinde bulunan tekfircilerin ve yine dînin dosdoğru yolunu zaafa uğratan câhil sofuların bir hayli çoğalmış olması da, bu nebevî ifâdeleri te’yid etmektedir.
Şâirin; “Dahleden dînimize bâri müselmân olsa.” mısraını hatırlatan bu nevî tehlikelere karşı müteyakkız ve firâsetli olmak, meydanı din tâcirlerine ve İslâm tahrifçilerine bırakmamak gerekir.
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu hususta Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhumâ-’ya yaptığı îkaz, hepimiz için mühim bir istikâmet ölçüsüdür: “Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, sağa-sola meyledenlerden alma!”[4]
Bir toplumda dinî ilimler zayıflayınca, orada huzursuzluk ve fitnelerin artması tabiîdir. İnsanların gittikçe bencil, egoist ve menfaatperest hâle gelmesi, iyilik duygularının iyice körelmesine ve her fırsatta kötülüğe meylin artmasına yol açar. Bu da toplumu fitne kazanı hâline getirir, hiç kimsede huzur ve emniyet bırakmaz.
Bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “–Nefsimi kudret elinde tutan Allâh’a yemin olsun, insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.” buyurmuşlardı. (Müslim, Fiten, 55)
Ashâb-ı kirâm: “–Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “–Bu, herc (fitne, kargaşa ve anarşi)dir! Öldüren de ölen de ateştedir!” cevâbını verdiler. (Müslim, Fiten, 56)
Bugünkü Sûriye başta olmak üzere terör ve anarşinin hâkim olduğu her yerdeki umûmî manzara, bu hakîkati akla getirmektedir. Çoğu zaman perde ardındaki güç odakları tarafından sevk ve idare edilen terör grupları, kime hizmet ettiklerini dahî bilmeden kan döküyor, öldüren niçin öldürdüğünü, ölen niçin öldürüldüğünü bilmiyor.
Yine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Canımı kudretiyle elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, bir adam bir kabrin yanından geçerken kendini o kabrin üzerine atıp; «Âh! Keşke şu kabirde yatanın yerinde ben olsaydım!» diye kendini yerden yere vurmadıkça dünya hayatı son bulmayacaktır. O kimse dindarlığı sebebiyle değil, başına gelen belâlar yüzünden böyle davranacaktır.” (Buhârî, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 54)
Öyle anlaşılıyor ki, kıyâmetin kopmasından önceki bir zamanda hayat, insanlar için bir azap olacak, insanı canından bezdirerek yaşadığına bin pişman edecektir. O günlerde can o kadar ucuzlayacak ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecektir. Din ve îmanla alâkası olmayan kimseler bile dünyadan nefret edip ölmeyi arzu edeceklerdir.
Böyle bir vasatta hayra yönelmek ve sâlih ameller işleyebilmek de gâyet zordur. Bu sebeple o zor günler gelmeden önce huzurlu ve rahat zamanların kıymetini bilip bu fırsat demlerini ebedî saâdet sermayesi hâline getirmeye gayret etmek lâzımdır.
Nitekim Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu îkazda bulunmuşlardır: “Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Öyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mü’min iken akşama kâfir olarak çıkar; akşam mü’min iken sabaha kâfir olarak çıkar. Dînini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân, 186)[5]
“…İşte öyle zamanda dînine sıkıca sarılan kişi, elinde kor ateş (veya diken) tutan kimse gibidir.” (Ahmed, II, 390)[6]
Böyle zamanlarda zayıf karakterli insanlar, Kitap ve Sünnet’e îtibâr etmeyerek kendi kıt akıllarınca hareket edecek, âyet ve hadisleri açıklarken de dâimâ dünyevî menfaatlerini ön plânda tutacaklardır.
Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Allâh’ın sâlih kulları birbiri ardından âhirete göçer; geride arpa ve hurmanın döküntüleri gibi değersiz kimseler kalır. Allah Teâlâ da onlara hiç ehemmiyet vermez.” (Buhârî, Rikāk, 9)[7]
4. Ehil Olmayan Liyâkatsiz Kişilerin Söz Sahibi Olması
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir yerde sahâbîleriyle konuşurken bir bedevî çıkageldi ve:
“–Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sordu. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz sözlerini kesmeden konuşmalarına devam ettiler. Bunun üzerine sahâbîlerden biri: “–Bedevînin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmedi.” dedi. Bir başkası da: “–Hayır, soruyu duymadı.” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz konuşmalarını bitirince: “–Kıyâmet hakkında soru soran nerede?” buyurdular. Bedevî: “–Buradayım, yâ Rasûlâllah!” dedi. “–Emanet zâyî edildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdular. Bedevî: “–Emanet nasıl zâyî olacak?” diye sordu. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de: “–Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdular. (Buhârî, İlim 2, Rikāk 35)[8]
Emanetin ehil olmayan kimseye verilmesi, bilgiye, tecrübeye ve liyâkate değer vermeyip işleri ehil olmayan kişilere bırakmak demektir. Onlar da üstlendikleri vazifeleri hakkıyla yerine getirmeyip hep kendi menfaatlerinin peşinde koştukları ve pek çok haksızlıklara daldıkları için, kısa sürede her şeyin düzeni bozulur.
5. Zamanın Hızlı Geçmesi
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Zaman yakınlaşmadıkça kıyâmet kopmaz! Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, hafta da bir gün gibi, gün saat gibi, saat de saman alevi gibi veya kibritin tutuşup hemen sönmesi gibi (kısa) olur.” (Tirmizî, Zühd, 24/2332)
Dünyanın sonuna doğru mal ziyadeleşecek, insanlar onunla daha fazla meşgul olup eğlenceye dalacaklarından veya artan fitneler sebebiyle derin bir endişeye düşeceklerinden, günlerin ve gecelerin nasıl geçtiğini bilemeyecek, ondan hiç istifâde edemeyeceklerdir. Bu hadîs-i şerîfin, ömürlerin kısalacağına ve zamanın bereketsiz hâle geleceğine işaret ettiği de söylenmiştir.
Muhaddis Hattâbî, zamanın kısalmasının Mehdî -aleyhisselâm- zamanında veya Îsâ -aleyhisselâm- nüzûl ettikten sonra olacağını söylemiştir. Meşhur âlimlerden Ali el-Kārî ise ikisinin zamanında da olacağını söylemiştir. Zira zamanın kısalması Deccâl’in çıktığı zaman olacaktır. Deccâl ise ikisinin arasında çıkacaktır.
6. Dünya Malının Çoğalması
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümîd ediniz. Allâh’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.” (Buhârî, Rikāk, 7; Müslim, Zühd, 6)
“Benden sonra size dünya nîmetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum!” (Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât, 121-123)[9]
“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O hâlde dünyadan sakının ve (sefih) kadınlardan korunun!” (Müslim, Zikir, 99)
Devamlı artarak gelen mal, kıyâmete yakın fevkalâde bir artış göstererek açgözlü insanların dahî gözünü doyuracak seviyeye ulaşacaktır. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Dünyanın son günlerinde, halîfelerinizden biri, malı saymaya bile gerek duymadan avuç avuç dağıtacaktır.” (Müslim, Fiten, 68, 69)[10]
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bunların tahakkuk edeceğini haber vermişlerdir. Belki zamanla daha da artabilir ama, şüphesiz ki günümüzde de bunlara rastlanmaktadır.
7. Selâmın Zayıflaması
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Kıyâmetten önce husûsî selâm zuhûr eder. (Kişi sadece tanıdıklarına selâm verir veya bir cemaatin yanına gelince oradaki belli kişilere selâm verir.) Ticaret iyice yayılır; hattâ kadın, ticaret hususunda kocasına yardım eder. Akrabalarla bağlar kesilir, yalan şahitlik zuhûr eder, hak üzere şahitlik yapılmayıp gizlenir ve (dünyevî ilimlerin yaygınlaşması sebebiyle) kalem zuhûr eder, (insanlar dînî ilimlerde câhil, dünyevî ilimlerde âlim olurlar).” (Ahmed, I, 407, 419; Hâkim, IV, 110/7043)
“Kıyâmet alâmetlerinden biri de kişinin sadece tanıdığı kimseye selâm vermesidir.” (Ahmed, I, 405. Krş. Abdürrazzak, Musannef, III, 154)
8. Peygamber Efendimizin Haber Verdiği Diğer Bazı Kıyâmet Alâmetleri
“İki büyük ordu birbiriyle harp etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bu iki grubun ikisi de aynı dâvâyı güttükleri hâlde, aralarında büyük bir harp olacaktır.
Otuza yakın, yalancı ve mel’ûn deccâller türemedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bu deccâllerin hepsi de kendisinin Allâh’ın Rasûlü olduğunu iddia edecektir…
Zelzeleler çoğalmadıkça, zaman birbirine yaklaşmadıkça (kıyâmet) kopmayacaktır…
Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça kıyâmet kopmayacaktır. Mal o kadar çoğalacak ki, mal sahibi, malının zekâtını kim kabul eder diye endişelenecektir. Bir kişiye zekâtını vermek isteyecek, fakat o «Benim buna ihtiyacım yok!» diyecektir…” (Buhârî, Fiten, 25)
Zekât verilecek kimsenin bulunmaması, Ömer bin Abdülaziz zamanında yaşanmış, gelecekte yine yaşanacaktır. Bugün bile zenginliğin artması sebebiyle bazı yerlerde gerçek mânâda zekât alacak birini bulmak kolay olmayabiliyor. Fakat şuna bilhassa dikkat etmek lâzımdır ki, muhtaçlara karşı duyarsızlık sebebiyle sadece kendi yaşadığı çevreye bakıp toplumda fakir kalmadığını zannetmek, büyük bir gaflettir. Dînen zengin sayılan mü’minlerin, muhtaçları arayıp bulmaları ve zekât farîzasını en güzel şekilde edâ etmeleri zarûrîdir.
Yine Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Nefsim kudret elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, imâmınızı (devlet başkanınızı) öldürmedikçe, kılıçlarınızı çekip birbirinizle savaşmadıkça ve dünyanıza şerirleriniz vâris olmadıkça kıyâmet kopmaz.” (Tirmizî, Fiten, 9/2170)
“Fırat Nehri’nin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve «kurtulup kazanan ben olayım» diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyâmet kopmaz.” (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 29)[11]
“Pek yakında Fırat Nehri’nin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın!” (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 29-32)[12]
Fırat Nehri’nin kuruyacağı ve böylece altın bir dağın veya büyük bir altın madeninin ortaya çıkacağı haber veriliyor. Buradaki dağ kelimesi, ortaya çıkacak definenin büyüklüğünü anlatmak için de kullanılmış olabilir. Bunun kıyâmete çok yakın bir zamanda olması veya mecâzî bir mânâ ifâde etmesi de mümkündür.
Yine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyâmetten önce meydana gelecek bu nevî hâdiseleri anlatan başka bir hadîs-i şerîflerinde; “Yeryüzü bütün değerlerini, altın ve gümüşten sütunlar hâlinde kusacaktır.” buyurmuşlardır.[13] O zaman dünya hırsıyla dolu insanlar birbirine girecek ve yüzde doksan dokuzu, bir rivâyete göre “onda dokuzu” bu uğurda ölüp gidecektir.
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde: “Kadınlar çoğalacak, erkekler azalacaktır. O derecede ki, elli kadının, sadece bir tane bakan kimsesi olacaktır.” buyurmuşlardır. (Buhârî, İlim, 21)
Hadîs-i şerîfteki bu ifâde, -Allâhu a‘lem- kesretten kinâyedir. Kıyâmete yakın zamanlarda, bir erkeğin pek çok kadına bakıp himâye etmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır.
Ayrıca kıyâmet yaklaştıkça fitneler çoğalacağı için, adam öldürme hâdiseleri ve savaşlar da artacak, bu sebeple harp ehli olan erkek nüfus azalacaktır.
Cariyenin Efendisini Doğurması
“Cibrîl Hadîsi” diye meşhur olan hadîs-i şerîfte Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kıyâmetin alâmetleri sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır:
“Annelerin, kendilerine câriye muâmelesi yapacak çocuklar doğurması; yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalar (yaptırmak)ta birbirleriyle yarışmalarıdır.” (Müslim, Îmân, 1, 5)[14]
“Câriyenin efendisini doğurması” şu şekilde îzah edilebilir:
1. Anaların kendilerine câriye muâmelesini revâ görecek âsî çocuklar doğurması, evlâtların anne-babayı istismâr etmesi.
2. Köle ve câriyelerin çoğalması; câriyenin doğurduğu çocuğun, babasının makâmına geçerek o câriyeye, yani annesine sahip olması.
3. Ümmehât-ı evlâdın (çocuğu olan câriyelerin) satılarak elden ele dolaşması ve -maâzallâh- bilmeden kendi evlâdının eline geçmesi. Yani insanların hâlinin bu derece fesâda uğraması.
“Yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının yüksek binâlar yapmakta birbirleriyle yarışa çıkmaları” ise, lüks ve refâhın artması, bir zamanlar fakir olan kimselerin dahî, büyük ve yüksek binalar inşâ etmekte yarışacak kadar zenginleşmesi olabilir.
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “…İnsanlar yüksek binalar yapma yarışına girmedikçe kıyâmet kopmayacaktır…” (Buhârî, Fiten, 25)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âdeta kıyâmetin ayak sesleri olan alâmetler arasında, bilhassa “zinâ” ve “binâ”nın çoğalmasını ifâde buyurmuşlardır. Günümüzün umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; maalesef ahlâksızlığın arttığını, yüksek binâların çoğaldığını görüyoruz.
Zinâ ve ahlâksızlık, toplumların huzur ve mâneviyâtına âdeta zehir serpiyor. Yükselen binâlar ise, mâneviyâtı zaafa uğrayan ruhsuz şehirlerin âdeta mezar taşlarını andırıyor!..
9. Öyle Bir Zaman Gelecek ki…
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âhir zamanda gerçekleşecek bazı fitne ve fesatları haber vererek ümmetinin bu konuda dikkatli davranmasını istemişlerdir. Kıyâmetin habercileri diyebileceğimiz bu nevî fitneleri beyân eden hadîs-i şerîflerin bir kısmı şöyledir:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki fâiz yemeyen hiç kimse kalmayacak! Kişi doğrudan yemese bile ona tozundan[15] bulaşacak.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 3/3331)[16]
“Öyle bir zaman gelir ki kişi malını helâlden mi, haramdan mı kazandığına hiç aldırış etmez.” (Buhârî, Büyû, 7, 23)
“Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere güvenilecek. Kişi kendisinden şahitlik etmesi istenmediği hâlde şahitlik edecek, yemin etmesi istenmediği hâlde yemin edecek.
İnsanların dünya (nîmetlerinden en fazla istifâde ederek) en mes’ûd olanı, Allâh’a ve Rasûl’üne îmân etmeyen alçak oğlu alçak olacak!” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, XXIII, 314; Heysemî, VII, 283)
“Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği tavsiye etmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VII, 280)
Ahir Zaman Müslümanlarının Zaafı
Hazret-i Sevban -radıyallâhu anh- anlatıyor: Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “–Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına dâvet ettiği gibi, birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır!” buyurmuşlardı. Orada bulunanlardan biri: “–O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?” diye sordu. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–Hayır, bilâkis o gün siz çok olacaksınız. Lâkin sizler, bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdular.
“–Zaaf da nedir, ey Allâh’ın Rasûlü?” denildi. “–Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusu!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Melâhim, 5/4297; Ahmed, V, 278)
Hadîs-i şerîften anladığımıza göre; İslâm düşmanları, Müslümanların kuvvetlerini kırmak, onları bölüp parçalamak ve neticede yok etmek için birbirlerini iş birliği yapmaya dâvet edeceklerdir. Bunu da, sofrasına adam dâvet eden bir sofra sahibinin rahatlığı içinde yapacaklardır. Yani nasıl ki onlar için kendi sofralarına oturup yemek gayet kolay bir işse, kâfirlerin İslâm’a karşı ittifak çağrısında bulunup müslümanların canlarına kastetmeleri, topraklarına musallat olup zenginliklerini sömürmeleri de o derece kolay olacaktır.
Onları bu kadar cür’etlendiren şey ise, müslümanların azlığı değil, aksine onların îman ve takvâ bakımından zayıflığı ve dünyaya aşırı düşkünlükleri olacaktır. Çünkü ölümden korkan ve dünyaya fazlaca düşkün olan kimse, fedakârlıkta bulunamaz, zorluklara katlanamaz, canı ve malı ile yapması gereken cihâdı ihmal eder. Böyle olunca müslümanlar, eskiden olduğu gibi düşmanlarının kalbine korku salan heybeti kaybederler. Dolayısıyla İslâm düşmanları, artık müslümanlardan korkmaz ve çekinmez olurlar.
Zübeyr bin Adiy Hazretleri anlatıyor: Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikâyet ettik. “–Sabredin!” buyurdu. Sonra da sözlerine şöyle devam etti: “–Siz öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, giden günden daha kötü olacak. Bu hâl, Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den işittim.” (Buhârî, Fiten, 6; Tirmizî, Fiten, 35/2206)
Peygamberimiz 5 Şeyden Allah’a Sığınmıştır Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh- şöyle der: Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize yönelerek şöyle buyurdu: “Ey Muhâcirler cemaati! Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden Allâh’a sığınırım. Onlar şunlardır:
1. Bir milletin içinde zinâ, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlakâ içlerinde vebâ hastalığı ve onlardan önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.
2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlakâ kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.
3. Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlakâ yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır) ve hayvanları olmasa onlara yağmur yağdırılmaz.
4. Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûl’ünün ahdini (yaptığı anlaşmaları ve Sünnet’ini) terk eden her milletin başına, Allah mutlakâ kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman, o milletin elindekilerin bir kısmını alır.
5. İdarecileri Allâh’ın Kitâbı ile amel etmeyip, indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe, Allah onların hesâbını kendi aralarında görür (fitne, fesat ve anarşi belâsına mâruz kalırlar).” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623; Beyhakî, Şuab, III, 197)
Yerin Altı Üstünden Daha Hayırlıdır
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar: “(İdarecilik ve hâkimlik gibi) işlerini kadınlara veren bir toplum kesinlikle felâha eremez!” (Buhârî, Meğâzî, 82)
“İdarecileriniz hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz cömert kimselerse, işlerinizi aranızda istişâre ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü, altından hayırlıdır.
Eğer idarecileriniz şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Fiten, 78/2266)
Zira böyle bir toplumda artık dînin emirlerini ikāme imkânı kalmaz…
15 Şeyi Yapınca Ümmetin Başına Gelecek Büyük Belâ!
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- anlatıyor: Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün: “–Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belânın gelmesi vâcip olur!” buyurmuşlardı. Yanındakiler: “–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle sıraladı:
“1. Ganimet (yani millî servet, fakir-fukarâya uğramadan sadece zengin ve mevkî sahibi kimseler arasında) tedâvül eden bir metâ hâline geldiği,
2. Emanet, ganimet gibi görülüp hıyânet edildiği,
3. Zekât, ibadet olarak görülmeyip büyük bir yük ve kayıp olarak telâkkî edildiği,
9. Bir milletin idarecisi en alçakları olduğu, (Nitekim bu, zaman zaman dünyanın muhtelif devletlerinde görülebilen bir hâdisedir.)
10. Bir kişiye şerrinden korkularak hürmet edildiği,
11. Çeşitli isimlerle îmâl edilen içkilerin serbestçe içildiği,
12. İpek elbiselerin erkekler tarafından giyildiği,
13-14. Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletlerine alâka arttığı, (Günümüzde sanat, bale, konser vb. adlar altında; bar, gazino ve benzeri salonlarda ve hattâ radyo, televizyon gibi çeşitli mecrâlarda -maalesef- çok yaygın hâldedir.)
15. Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere lânet ettiği zaman, (Günümüzde bazı gâfillerin ecdâdımız Osmanlı’ya ve geçmiş İslâm âlimlerine buğz etmesi gibi.)
İşte o zaman, (mü’minlerin ruhlarını kabzeden) kızıl rüzgârı, yere batışı veya domuz ve maymunlara çevrilmeyi,[17] zelzeleyi ve gökten taş yağmasını bekleyin.
Ondan sonra birbiri ardınca pek çok alâmet zuhûr eder ve bunlar, ipi kopan eski bir gerdanlığın ardı ardına düşen taneleri gibi birbirini takip ederler.”[18]
Gaybı ancak Allah bilir. Herhâlde bunlar, kıyâmete yaklaştıkça şerrin iyice artması neticesinde vukū bulacak alâmetlerdir.
Boğulmak Üzere Olan Kişinin Duası Gibi
Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Yakında öyle bir fitne zuhûr edecek ki ondan kişiyi ancak Allah Teâlâ kurtarır, bir de boğulmak üzere olan kişinin duâsı gibi bir duâ…” (Beyhakî, Şuab, II, 367/1077)
Huzeyfe -radıyallâhu anh- da şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman ancak denizde boğulmak üzere olan biri gibi duâ eden kişi kurtulabilecektir.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 22/29173; Hâkim, IV, 471/8308)
Medine’nin Terk Edilmesi
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bir gün gelecek, insanlar Medîne’yi, en hayırlı ve güzel hâlindeyken terk edip gidecekler; orada sadece vahşî hayvanlar ve kuşlar kalacaktır.
Dünyada en son ölecek kimseler, Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Medîne’ye girmek isteyerek koyunlarına seslenirler. Ancak orayı ıpıssız, vahşî hayvanlarla dolu olarak bulurlar. Onlar da Vedâ Tepesi’ne gelince yüzüstü düşüp ölürler.” (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 5; Müslim, Hac, 498, 499; Muvatta, Câmî, 8)
Mehdi Aleyhisselam Kimin Soyundandır?
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Mehdî benim neslimdendir; alnı geniş, burnu incedir. Dünya zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, o adâletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.” (Ebû Dâvûd, Mehdî, 1/4286)[19]
Bu hadîs-i şerîflerde bildirilen pek çok alâmetin ya kendileri veya benzerleri gerçekleşmiştir. Fakat kıyâmetin vakti kesin olarak bilinemeyeceği için, bu alâmetlerin daha şiddetli olanlarının zamanla vukū bulması da mümkündür. Bu sebeple mü’minler olarak her zaman tedbirli ve uyanık olup âhirete daha iyi hazırlanmaya gayret etmemiz elzemdir.
Dipnotlar:
[1] Nitekim buna benzer hâller, komünizmin ağır baskıları altında kalan Orta Asya’da, bilhassa Çin ve Rusya’da senelerce yaşanmıştır.
KIYÂMET ALÂMETLERİ Kıyâmetin yaklaştığına dâir alâmetler çoktur. Küçük alâmetlerin birçoğu meydana çıkmıştır. A-Küçük Alâmetler:
1-Câhillik çok, ilim az olur. 2-Câhiller başa geçip, hükmeder. 3-İçki çok içilir. 4-Dînî vazifeler, lâyık olmayanlara verilir. 5-Âlimler günah işleyici, ibâdet edenler câhillerden olur. 6-Zararlarından korunmak için, insanlara ikrâm olunur. 7-Erkekler, hanımına uyup, anne ve babasına isyân eder. 8-Çalgı ve oyun âletleri çok kullanılır. 9-Güvenilir kimseler azalır. "Filân mahallede iyi bir kimse var." denir. 10-Büyük ve yüksek binalar yapılır. 11-Sonra gelenler, öncekilere "Câhil" der. 12-Kötü kimseler, söz sâhibi olur. 13-"Filân kimse çok iyidir." denildiği hâlde, o kimsede zerre kadar Îmân bulunmaz. 14-İnsanlarda sevgi azalır. 15-Erkekler ipek giyer. 16-Zina ve livata çoğalır. 17-Adam öldürmek ve fitne çoğalır. 18-Dînî işler ayıp sayılır ve terk olunur. 19-Bidatler çoğalıp, sünnetler unutulur. 20-Her köşede zâlim ve zorbalar çoğalır. 21-Günahlar iyi, ibâdetler kötü gösterilir. 22-Deccâl vekilleri çıkıp, insanları yoldan çıkarır. 23-Gençler çok günah işler, kadınlar işi iyice azıtır. 24-Kadınlar çeşit çeşit baş bağlayıp dar elbise giyer. 25-Doğru söyleyenleri, başlarından kovmaya çalışırlar. 26-İslâmın ismi, Kur’ân-ı kerîmin resmi kalır. 27-İnsanlar, âlimleri bırakıp, câhillere uyar.
B-Büyük Alâmetler:
1-Mehdî gelir ve dünyayı adâletle idâre eder. 2-Deccâl çıkıp, tanrılık dâvâsında bulunur. 3-İsâ aleyhisselâm gökten inip, Deccâl’ı öldürür. 4-Ye’cüc ve Me’cüc çıkar ve dünyayı fesada boğar. 5-Mekke-i Mükerreme’den Dâbbetü’l-ard çıkar. 6-Güneş batıdan doğar. 7-Aden’den büyük bir ateş çıkar.